Dozer

Alay zekanın en doğal hakkıdır der Voltaire. Alay eden penceresinden bakıldığında yüzlerde tebessüm çiçekleri açmasın da ne olsun!

Sedat Tunalı sedattunalim@gmail.com

Alay zekanın en doğal hakkıdır der Voltaire. Alay eden penceresinden bakıldığında yüzlerde tebessüm çiçekleri açmasın da ne olsun! Ve fakat alay edilen açısından sıkıntılı bir durum oluşur. Şimdi o sıkıntının kaynağını anlatmaya çalışalım.

İlkokulda okuyordum, Değirmendere Sezai Uzay Sokaktaki evimizden her sabah erkenden çıkar, Maşatlık (Arafilboy)'daki okuluma giderdim, yüzlerce arkadaşım gibi. Bu yaya serüvenim, Üniversite İlkokulunun 1. sınıfından Trabzon Lisesi son sınıf son gününe dek devam etti. Yani 11 yıllık bir yürüyüş...

Arafilboy'da, sevgili amcam Kenan Kınalı'nın da komşusu Yılmaz abi vardı, evinde yaptığı dondurmayı dondurma kabına doldurup omuzlayarak Arafilboy sokaklarında satardı.Kral adamdı Yılmaz abi, yoksul çocuklar ülkesinde dondurma sattığını bilir, parası yeten yetmeyen herkese az çok mutlaka dondurmasından tattırırdı. Sanırım o tadı bugün hiç bir yerde, hatta Beton'da bile bulamadığımızı söylememe lüzum yok! 

Kıran (Gıran) diye bir yer vardı bizim mahallede de, Karadeniz'de Gıran olmayan yer var mıdır sahi? Tam bir yüksek lisans tez konusu billahi! Bizim Gıran da br de futbol sahamız vardı ki, oradaki maçlar anlatılabilemez!

İşte, sabahları dünyanın en vefakar annesi Makbule'nin yedirip içirip sevgiyle doldurduğu bir ilkokul uşağı olarak okula gittiğimiz günlerden biri. 

1977-78 Mayıs sonları olmalı, Yılmaz abi Arafilboy'da yol kenarı korkuluklarına yaslanmış, ağzının kıyısında tüten cigarası, her zaman olduğu gibi belini sıkıca saran pantolon kayışı ve ağzında pek duyulmayan bir atma türkü ile , ayağınızın altında hissi veren limanı seyre dalmış. Beyaz Gemi gelmiş (Akdeniz ya da Ege vapurları vardı o dönem, limana her inişleri minik çapta bir festival demekti, ulan gel de Hasan Tunç'u anma, evet Ordu Vapuru limana eneyi Hasan amca, ama liman öksüz), renklerinden dolayı Beyaz Gemi dediğimiz vapur limanda olur da o doğal terastan limanı izlememek olur mu? 

Yanından geçerken seslendim

-Günaydın Yılmaz abi 

-Günaydın Gara uşak

-Dondurma yapmay misun abi?

-Gari evde sütü gaynatiy. Öğlene gada hazir olur. (Yani biz okuldan çıktığımızda)

Benim gibi kim bilir kaç çocukla benzer konuşmaları yapardı Yılmaz abi. Trabzon'un yoksul halk çocuklarıydık, çoğu kez bir yarım simit alabilecek kadar harçlığı bile veremezdi ailelerimiz. Buradan trajik bir tablo yaratmaya çalıştığım anlaşılmasın, paramız olmazdı cebimizde belki ama, hiçbir eksiklik duygusu hissetmeden ve her an ışığımızı patlatmaya hazır  havai fişekler gibi yaşardık. Ama işte dondurmanın da vahşi bir cazibesi vardı!

İşte biz kopillerin her okul çıkışına dair bir hayalimiz olurdu.
Şuydu hayalimiz;  biz okul çıkışı eve doğru giderken, o güzel abi de oralardan geçsin!

Dondurmacı Yılmaz abi de bilirdi ki, o abi ile çocukların çıkış saatini buluşturabilirse herkes için, "yoksunluktan çalınmış bir damak şöleni" yaşanacaktır. 

İşte bu çocuk bayramının sebebiydi bu abi...O bizim Dozer Cemil abimizdi. 

Ben kendi payıma en az 3 kez yedim o dondurmadan , arkadaşlarım kaç kez bilemem, ama yüzlerce kez, en az. 

Şimdi şu an bile, biz dondurmaları yalar yutarken bizim mutluluğumuzdan nasıl keyif aldığını, bakışlarındaki derin sevgiyi hissetmemek mümkün değil. 

Bu güzel abimizin, cebinde 5 lira ile son bulan trajik yaşamından bize kalan en büyük miras, tertemiz bir insanlık tablosudur, fabrikadan çıkmış bir A4 kağıdı kadar lekesiz, pir-ü pak. Bu fasıl burada dursun...

Gelelim bu tertemiz adamın , şike ile kirletilmiş, adaletsizliği normalleştirmiş, mağdurdan değil zalimden yana tavır almaktan utanmamış iklimin pisliklerini temize çekmek için araçsallaştırılmasına ve bir kısım TSlinin de bunu alkışlamasına.

Kardeşlerim;

Büyük Cemil Usta'nın , gelen transfer tekliflerini "ben Trabzon'un kaptanıyım, başka bir takım kaptanı arkasında sahaya çıkamam" diyerek sahiplendiği şehri, Trabzonspor'u, 

Futbol dünyasının en büyük ve organize şikesiyle yağmalandı;

Kupası, sevinci, gururu çalındı;

Ülke içinde bulamadığı adaleti dışarıda aramak zorunda bırakıldığı için ötekileştirildi;

Hz Ali'nin "Hakkından vazgeçen hakkıyla birlikte şerefini de kaybeder" şiarını bayraklaştırdığı için sistem tarafından itilip kakılan;

Daha geride kalan sezon bile herkesin gözleri önünde sayısız kez doğranan Trabzonspor, Cemil Usta'nın, uğruna belki de hayatını verdiği şehir ve onun takımı...

Evrensel tescilli şikeyle çalınan kupası ve bu çalınmış şampiyonluktan elde edilen gelirleri yağmalanmış Trabzonsporlular, sorum size;

Şu anda TFF'nin başında bulunan kişi, Tescilli baş şikeci iş başındayken hangi görevdeydi, haberiniz var mı?

Hani derler ya, sorunu yaratan kafayla sorun çözülmez.

Peki, şikeyi yapanlarla şike temizlenir mi?

Tertemiz Trabzonspor'un tertemiz ismi Cemil Usta'nın, bu kirli federasyon eliyle "kullanılmasına" sessiz kalan,

Ya Trabzonspor ve Cemil Usta'nın taşıdığı anlamlardan  habersiz, 
ya da futbolu sadece futbol zanneden ve TS ile FB arasında hiç fark görmeyen zavallı bir algıya yeniktir.

Bu rezilliği önlemek için elimizden bir şey gelmiyor. Anahtar içerden olunca kilidin de pek anlamı kalmıyor malum. 

Bize düşen Cemil Usta'nın hatırasına sarılmak ve bu kirli hesaba karşı durmaktır. 

Cemil Usta, bu kirli iklimin ve şikeci TFF'nin vidanjörü değildir. Umar ve dileriz ki, Cemil Usta ismiyle "temizlemeye" çalıştığınız ne varsa, CAS ve FİFA eliyle yönetim kurulu odanıza boca edilir!