Bir genci kazanmak

Maç öncesi, Galatasaray’ın 11’inde tek bir yerli futbolcu olmaması, buna karşılık Trabzonspor kadrosunun altyapıdan yetişen genç ve tecrübesiz oyunculardan oluşması gibi çarpıcı bir durum vardı. 

Hakan Aytaç hakanaytac61@gmail.com

Mesele elbette ırkçılık veya yabancı düşmanlığı değil. Fakat ülke futbolu için yapılması gerekenler olduğu açık. Yabancı sınırını koymak veya koymamaktan öte, şampiyonluğa oynayan bir takımın as kadrosuna tek bir yerli oyuncunun girememesidir asıl sorunlu olan.

Bu noktaya değindikten sonra maçta ev sahibi Galatasaray’ın net bir üstünlükte olduğunu söylemek gerekiyor. Her ne kadar tartışmalı penaltı kararı sonrası ilk direnç kırılsa da, maçın kaybedilmesinde Trabzonspor’un kendi eksikleri daha etkiliydi diyebiliriz.

Orta sahası bireysel yeteneklerden oluşan Trabzonspor, bol pasla top koşturmak yerine, topu ayağında bekletip, ısrarla savunma üzerine sürerek adam geçme çabasıyla çok pres yedi, çok pozisyon kaybetti. Üstelik kaleye bile inemeden! Oyunu açma, kanatlara yayma, yan pas yapmanın girişimi bile söz konusu değildi.

Top rakipteyken yine orta sahasında savunma becerileri yüksek olmayan, daha çok hücumcu orta saha oyuncuları (Nwakaeme, Abdülkadir Ömür, Yusuf Yazıcı) nedeniyle her seferinde kalesinde tehlike yaşadı, dönen toplarda yine ev sahibine ikinci hücum şansı verdi. Bu durum hücumda Nwakaeme’nin topu taşıyarak adam geçmesi ve Rodallega’nın dönerek attığı usta attığı golde işe yarasa da çoğunlukla çaresiz bir oyunu ortaya koymaktan öteye geçmedi. Rakibin üzerine tek başına git git, zorlukla geçmeye çalış, o arada ikili sıkıştırma ile pres ye, geçebilirsen şut dene, geçemezsen karşı atağa hazır ol.

Böyle olunca, ilk yarıda topla oynama Galatasaray lehine %71’e %21, 14 şuta 5 şut, 298 isabetli pasa 110 isabetli pas şeklinde oluştu. 14 ortaya karşılık da Trabzonspor’un yalnızca 1 orta yapabildiği ortaya çıktı. İkinci yarıda konuk ekip biraz daha derli toplu gözükse de sonucu değiştirecek net bir çaba yoktu.

Yazının başına dönelim. Trabzonspor’un kalesinde bugün 18 yaşındaki Arda vardı. İlk kez bir lig maçında forma giymesinin ötesinde, bu ilk tecrübesinin bir Galatasaray maçında yaşaması onun için çok özel olmalı. Penaltı pozisyonunda karşı karşıya kaldığı Onyekuru, kendisini geçmek isterken yerde kaldı ve hakem beyaz noktayı gösterdi. Fakat buradaki temas, hücum oyuncusu topa dokunduktan ve top kendi iradesinden çıkıp auta doğru gittikten sonra yaşandı. Yani gollük bir pozisyon artık söz konusu değildi. Üstelik Arda’nın net bir müdahalesi bile yoktu, tekrar tekrar izlenmesine rağmen hücum oyuncusuna istem dışı bir temas bile görülmüyordu!

Penaltı dediğimiz, direkt golle bağlantılı olduğundan ve oyunun kaderiyle oynadığından kararı verirken de bir gol ihtimalinin kalıp kalmadığına bakılması gerekiyor. Top hücum oyuncusunun iradesinden çıkıp, kaleye veya başka bir hücum oyuncusunun ayağına değil de müdafaa eden takımın iradesine geçiyorsa, bu devam kararı verilmesi gereken bir pozisyondur.

Diğer penaltı tartışmasına geçelim. Hücum etmekte olan Ekuban, ceza sahası içinde topla kale içine doğru sokulmaya çalışıyor. Marcao ayağıyla Ekuban’ın havada olan ayağına müdahale ediyor, birlikte yere inen ayağının üzerine basıp Ekuban’ı yerde bırakıyor. Pozisyona devam kararı veren hakem itirazlar üzerine VAR’a başvuruyor ama kararını değiştirmiyor. Şimdi hücumda olan bir futbolcunun ayağına basarak, vurarak veya dokunarak pozisyonunu bozmak, top hâkimiyetini kaybettirmek, hücumu sonlandırmak söz konusu. Yani gol riski, rakibe müdahale ile ortadan kaldırılmış. O halde bunun adı fauldur, ceza sahası içinde olduğuna göre de penaltıdır!

Peki kaleci ile karşı karşıya olunan pozisyon? Hücum oyuncusu topa dokunmuş, top kale yanından dışarı doğru çıkıyor, pozisyon bitmiş, gol riski ortadan kalkmış. Üstelik kalecinin müdahalesi bile zorlama ile bakılsa bile belli belirsiz. Sizce hangisi oyunun kaderine etki ediyor?

Genç dediğimiz oyuncular kolay yetişmiyor, kolay kazanılmıyor. İlk lig maçına, ilk derbi maçına çıkan bir genç ise, verdiği bunca mücadeleye karşılık futbolda adalet kavramının olmadığına inandırılırsa, hırsını, kazanma azmini, çalışma isteğini kaybeder, çabuk yok olur. Kararlar, verilen emekler göz önünde bulundurularak, artısı eksisi düşünülerek çok dikkatli verilmelidir. Üstelik teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar faydalandığımız bugünlerde. Yoksa kendi gençlerimizi yetiştirmek yerine değil ilk 11’de, 18 kişilik kadroya bile tek bir yerli oyuncu yetiştiremeyiz, olur biter.