Rüştü Reçber'den bomba açıklama! Başkanlığa...
Efsane kaleci Rüştü Reçber'den bomba bir açıklama geldi.. Federasyon Başkanlığı'na adaylığımı koyacağım!
Fenerbahçe tarihinin en önemli isimlerinden biriydi. La Liga´nın en büyük takımlarından Barcelona´da forma giyip ülkemizi temsil etti. Barcelona’ya imza attığında Türkiye´de yetişen bir Türk futbolcusunun da bu seviyelere çıkabileceğinin en büyük kanıtı oldu. Ülkemizin yetiştirdiği belki de bir numaralı kaleci olan Rüştü Reçber, merak edilenleri anlattı.
İşte efsane kaleci Rüştü Reçber'in Şalom
Gazetesi'yle yaptığı röportaj:
Biraz çocukluk yıllarınızla başlamak istiyorum. Nasıl bir
çocukluk geçirdiniz? Öğrencilik hayatınız nasıldı?
Antalya, Korkuteli, Küçükköy’de geçti çocukluğum. Üç
kardeşiz. Dolu dolu bir çocukluk yaşayamadım çünkü maddi
imkânlarımız oldukça kısıtlıydı. İlk futbol topumu rahmetli dedem
11 yaşında aldı bana. Ondan önce çoraptan toplar yapıp oynardık.
Köyde yaşamanın avantajları vardı; mesela çok serbesttik, doğayla
iç içeydik. Bugünkü çocuklara bakıyorum; çok kapalı ve serbest
olmayan bir çocukluk geçiriyorlar. Özetle çocukluğum için güzel ama
zor günlerdi diyebilirim. Öğrencilik hayatımla alakalı da çok
ortalama bir öğrenciydim dersem yanlış olmaz.
MAHALLE FUTBOLU
Futbola ilginiz nasıl başladı? Bir idolünüz var
mıydı?
Çocukluğumuzda televizyon yoktu; maçları radyodan dinlerdik.
Çocukken zaten hayatımız futboldu. Bir arkadaşımızın topu varsa biz
şanslı çocuklardandık. Mahalle aralarında, okullarda oynuyorduk
hep. İlgim öyle başladı. Kaleci olacağım, böyle bir kariyerimin
olacağı, bu noktalara geleceğim, hayalini bile kuramadığım bir
olguydu.
Aklınızda futbolcu olmak yoktu yani?
Yoktu, tamamen arkadaşlarla geçirilen bir vakitti benim için.
Oyuncağımız yoktu, paylaşabileceğimiz oyunlar yoktu. Varsa yoksa
futbol… 5-10 çocuk toplanıp okulda ya da mahallede top
oynardık.
Sonraları futbol kariyeri nasıl başladı? Altyapı sürecinde
neredeydiniz?
Lise çağında basketbol oymaya başladım. O süreç, elimin top
ile kaynaştığı süreçtir. Aynı zamanda babam da güreşçiydi,
dolayısıyla genetik olarak spora yatkınlığım vardı. Lise 1-2
yıllarında Korkuteli’nin amatör takımı vardı. Korkutelispor’un PAF
takımında oynamaya başladım. Aynı süreçte Açık Öğretim İşletmeyi
kazandım ama yürümedi. Sonrasında 3. Lig’deki Burdurgücü’ne geçtim.
Bir yıl sonra da Antalyaspor’a transfer oldum ve profesyonel
kariyerim başlamış oldu.
FENERBAHÇE’YE TRANSFER
Fenerbahçe’ye transfer süreci nasıl
gelişti?
Antalyaspor’dayken Ümit Milli Takım’da oynuyordum. Oradaki başarım
İstanbul’daki üç büyüklerin dikkatini çekti. İlk Beşiktaş ile
görüşüp anlaştık. Ancak bir kaza geçirdim ve Beşiktaş transferim gerçekleşmedi. Bunun
sebebi de futbol hayatımın bitmiş olabileceği yönündeki şüphelerdi.
Futbola geri döndükten sonra Fenerbahçe'den teklif aldım. O dönemin
başkanı rahmetli Güven Sazak idi. Beni Fenerbahçe’ye almaya
gelenler ise Ömer Çavuşoğlu ve Cemil Turan idi. Fenerbahçe beni
istediği zaman Antalyaspor’un Başkanı Hasan Subaşı vermeyi kabul
etti. Ancak o sene Antalyaspor alt ligde şampiyonluğa oynuyordu.
Subaşı, bir yıl Antalyaspor’da kiralık kalmam koşuluyla
Fenerbahçe’ye transferime onay verdi.
Fenerbahçe ile anlaştığınız dönemlerde sanırım eşinizle
tanıştınız?
Evet, o dönemlerde tanıştık, ancak o Antalya’da ben İstanbul’da
olduğum için iki yıl uzak kaldık. İki senenin sonunda da evlendik.
Eşimi iki defa gördüm. Biri tanıştığımda, diğeri de iki yıl sonra
evlenme teklifi ederken.
Nasıl evlenme teklifi ettiniz?
İlginç olacak ama ben telefonda evlenme teklifi yaptım (Gülerek).
İkinci görüşmemizdi o kadar çok ısrar ettim ki görüşmek için artık
tamam dedi. Antalya’ya gittim, buluştuk. Bir akşam yemeğe gittik;
Antalyaspor’dan kaptanımız Adnan Abi ve eşiyle birlikte. Orada söz
yüzüklerini taktık.
Maddi durumu kötü olan ailelerden gelen bazı
futbolcularda, para ile şöhret davranış bozukluklarına ve başka
problemlere sebep oluyor. Siz bunu sindirmiş gözüktünüz her zaman.
Geçiş sürecinde kendinizi nasıl hissettiniz? Neler
yaşadınız?
O durumdan buraya geldiğinizde, size maddi olanaklar
sunulduğunda bunu iyi değerlendirmek gerekir. İyi değerlendirenleri
de, kötü değerlendirenleri de gördük. Çok ferah bir çocukluk hayatı
geçirmediğim için kazandığım paranın değerini hep bilerek
davrandım. Ailemiz bizi böyle yetiştirdi. Karakter olarak ne kadar
sağlam olursanız olun, girdiğiniz ortam sizi bozabilir. Siz müsaade
etmezseniz sorun yok; hayatım boyunca hep bunu yaptım. Çok
şanslıyım, çok iyi bir ailede yetiştim. Kültür seviyemiz çok yüksek
değildi belki köyde olduğumuz için, ancak gelenek ve göreneklerimiz
vardı. O paralar kazanıldıktan sonra her şey size kalmış.
Geçmişinizi unutmamak gerekir.
Siz bunu iyi başardınız, başaramayanlar çok…
Dediğim gibi ortam sizi bozabiliyor. Benim ‘yıldız adayı’
diye gelip kaybolan çok arkadaşım oldu. Futbolculuk çok zor bir
meslek, milyonlarca kişi içerisinden seçiliyorsunuz ve bu şansı
yakalıyorsunuz. Onun dışında futbol erken emekli olunan bir iş. Bu
sebeple bu dönemi en iyi şekilde değerlendirmek gerekir diye
düşünüyorum. Bunun dışında futbolcu bence bildiği işi yapmalı.
Örneğin ben hayatım boyunca ticarete girmedim. Girip batan çok
abilerimiz oldu. Futbolculara önerim paralarını ya bankada tutup
değerlendirmeleri ya da gayrimenkule yatırmaları.
BARCELONA BAŞARISI
Bir röportajınızda “Antalya’dan İstanbul’a geldiğimde çok
korkmuştum” demiştiniz. Aynı his İstanbul’dan Barcelona’ya
gittiğinizde de oldu mu?
Yok olmadı. En büyük nedeni Barcelona’ya gittiğimde oradaki
takım arkadaşlarımın beni tanıyor oluşuydu. Türk Milli Takımı’nın
kalecisi Rüştü olarak biliniyordum. O dönemin başkan adayı Laporta;
beni ve Ronaldinho’yu başkanlık vaadi olarak göstermişti.
Dolayısıyla bir sıkıntım olmadı; son derece güzel karşılandım.
Tecrübeliydim, bana bakış açıları çok olumluydu. Takım
arkadaşlarımın çok desteğini gördüm.
En çok kiminle yakındınız Barcelona’da?
Charles Puyol ve Luis Enrique çok yakınlık gösterdi. Biri
kaptan, biri kaptan adayıydı o dönemde. Onun dışında Kluivert,
Reiziger, Overmars, Ronaldinho. Herkes tarafından iyi karşılandım
diyebilirim. Bu arkadaşlarla hâlâ iletişim
halindeyiz.
Barcelona’daki ilk maçınızda neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?
İlk Espanyol maçıydı. Katalan derbisi. Espanyol’un sahasında
3-1 kazanmıştık yanlış hatırlamıyorsam. O maçtan sonra da ilk
İspanyolca röportajımı vermiştim.
Orada konuşulan dili öğrenmek çok önemli tabi…
Bunu bir gurur kaynağı yaptım. Rjkaard benim için hep
“İspanyolcası yok, anlaşamıyor” dedi. Bunun üzerine özel öğretmen
tuttum. Haftanın 3-4 günü sürekli çalıştık. Özellikle spor
terimlerinin çoğunu öğrendim. Rjkaard’ın sözlerini gurur meselesi
yapmıştım. Espanyol maçından sonraki o röportaj da aslında bir
mesajdı. Çok mu iyi konuştum? Belki hayır ama o medeni cesaretti ve
öğrendiğim kadarıyla kendimi ifade ettim.
Barcelona dönemindeki hayatınız nasıldı? Aileniz de mi
sizinle beraberdi?
Barcelona ile ilk anlaştığımda Amerika ve İngiltere turnemiz
vardı. O döneme denk gelince ilk başta orada bir ev ayarlayamadık,
otelde kaldım. Eşim ve kızımla yaklaşık 2-3 ay otelde yaşadık, daha
sonra eve geçtik.
Onların hayatı nasıldı?
Orada çok Türk Musevisi var. Çok sahip çıktılar bize. İlk
gittiğimiz günden itibaren bize çok yardımları oldu. Onlar
sayesinde hiç yabancılık çekmedik.
Eski demeçlerinizde, “Barcelona’dan önce Manchester United
ile anlaşmıştım, Barcelona olmasaydı United’a transfer
olacaktım” demiştiniz. Barcelona serüveni bittikten sonra
bana göre Manchester United için geç değildi. Örneğin Edwin Van Der
Şar 35 yaşında Fulham’dan United’a transfer oldu ve altı sene
kaldı. Barcelona sürecinden sonra bir motivasyon düşüklüğü
yaşadınız mı kariyeriniz açısında?
Barcelona taraftarıyım. Gitmeden önce Manchester United ve
Arsenal ile ön mukavele imzalamıştım. İsrailli menajer Pini Zahavi
bütün bu takımlarla anlaşmam sürecini yönetmişti. Barcelona’ya
gittiğimde tek bir hayalim vardı: o formayı tek bir kere bile olsa
giyip o stada çıkmak. Benim için tavan Barcelona idi. Dünyanın en
iyi ikinci kalecisi olarak gittim oraya. Ancak ailesine çok bağlı
biriyim. Düzenim için tek adres Fenerbahçe idi. Barcelona sonrası
İngiltere de olabilirdi; başka teklifler de vardı ancak ailemin
düzenini bozmak istemedim. Bu tarz kararları vermeden hep eşimle
oturup düşünürüm. Barcelona sonrasında yine oturup düşündük;
Fenerbahçe’nin doğru olacağını kararlaştırıp bu şekilde bir yol
izledik.
Teknik direktör ile anlaşmak bir futbolcunun kariyeri için
çok önemli diye düşünüyorum. Barcelona bu konuda bazı zorluklar
yaşadınız…
Tabi ki Barcelona’ya gittiğim zaman Laporta bana “Ya Guus
Hiddink ile anlaşacağız ya da Koeman ile; ikisi de seni çok
istiyor” dedi. Ancak daha sonra iki isim de olmadı, Frank Rjkaard
geldi. Örneğin Arda o konuda çok şanslı Luis Enrique, Arda’yı çok
destekliyor. Yoksa Arda bence geçen seneki performansıyla
Barcelona’da kalamazdı. Luis Enrique ısrar etti ve şimdi çok
başarılı. Frank Rjkaard Amerika turnesinde bana açık açık
“Seni ligde oynatmayacağım” dedi.
O anda ne hissettiniz? Kalıp savaşacağım mı dediniz?
Moraliniz mi bozuldu?
O an biraz tecrübesizliğimin kurbanı oldum. Bir cevap
vermedim. Ama çok mücadele ettim. Beni oynatmama nedeni olarak
İspanyolca bilmemem ve yabancı statüsünde oynamamı gösterdi.
İspanyolcayı o yüzden öğrendim. Daha önce Nihat Kahveci’nin yaptığı
gibi başvuru yapıp AB statüsünde oynama hakkı kazandım. Beni
oynatmaması için gösterdiği tüm engelleri ortadan kaldırdım ancak
ikinci sene bana yine “Seni oynatmayacağım” dedi. Teknik
direktörleri hep kadına benzetirim; adamı rezil de eder vezir
de.
TÜRK FUTBOLUNA BAKIŞ
Geçenlerde Arda Turan bir röportajında şöyle demiş: “Her
yerde Arda Turan var diyorlar! Tabi ki ben olacağım. 100 yıllık
tarihe baksınlar kaç tane Arda Turan var? Fazla mütevazılık kibir
göstergesidir. Ben gittikten sonra bakalım kaç futbolcumuz Atletico
Madrid ya da Barcelona’ya gidebilecek göreceğiz.” Siz de kariyer
olarak bu noktalara gelmiş biri olarak bu sözler hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Evet bazen mütevazı olmayacaksınız. Arda’nın sözlerine son
derece katılıyorum. Oralara gitmek kolay değil. Arda’nın gitmeden
önceki Atletico Madrid dönemi, ortaya koyduğu performans, kendini
ispatlaması… Arda kendi performansı ile o noktaya çıktı. Arda’nın
oraya giderken çektiği zorlukları bir tek Arda’nın kendisi bilir.
Anlarım çünkü yaşadım. Oraya gittiğim zaman Türkiye’den tek bir
kanal röportaja geldi, o da ATV’den Faik Çetiner. Barcelona’ya
gitmişim! Büyük bir olay ve tek bir basın mensubu benimle röportaja
geliyor. Beni burada vatan haini ilan ettiler Barcelona’ya gittim
diye; zihniyet bu. Bu yüzden Arda’nın dediği doğru. Bir Arda Turan,
Bir Rüştü Reçber kolay yetişmiyor. Arda bu sözlerle yanlış
anlaşılıyor olabilir ama aslında bu sözleriyle egosunu göstermeye
çalışmıyor. Orada kalmanın zorluklarını anlatmaya çalışıyor. Ben de
söyleyebilirim, bakalım bir daha ne zaman bir Türk kaleci Barcelona
kalesini koruyacak? Geçecektir, geçmeli de ama ne zaman olur
bilmiyorum.
Türk futbolcusu duygusal mı sizce?
Duygusallık başka bir konu. Yabancı futbolcular da duygusal.
Bizim onlardan tek farkımız biraz daha amatörce yaklaşıyoruz.
Amatörce dediğim o ruhla. Yabancı için maç bittiği zaman biter. Biz
Türkler aramızda “Niye böyle oldu”yu saatlerce tartışırız. O
yenilgiyi atlatmamız da uzun sürer. Onlarla tek farkımız
bu.
Arda’nın Milli Takıma alınmama sürecini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
O tamamen Fatih Terim’in başarısızlığını örtmek için
kullandığı bir yöntem diyelim. Bu hareketle Fatih Terim
başarısızlığını Arda, Burak, Caner, Hakan Balta gibi oyuncuların
üzerine yıktı. Deve kuşu misali. Kafasını gömdü Fatih Hoca ama her
şeyin farkındaydı. Sonra hatasından döndü. Demek ki başarısız olan
sensin, o çocuklar seni oraya kadar getirdi. Fatih Hoca şu an
başarısız olduğunu itiraf edemiyor.
Fatih Terim’i son zamanlarda başarısız mı
buluyorsunuz?
Kesinlikle başarısız. Şahsen futboldan uzaklaşması
gerektiğini düşünüyorum. Türk futbolundan uzaklaşmalı, elini
ayağını çekmeli artık. Yaptığı her işe saygı göstermek, değer
vermek lazım ama herkesin bir dönemi vardır. Herkesin ne zaman
bırakacağını iyi bilmesi lazım.
Neden bırakması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ego mu,
taktiksel yetersizlik mi?
Günümüz futbol düşüncesinden uzak bir isim haline geldi. 14
yabancı olayını bu ülkenin başına saran kendisidir. O zamanlar
söyledim, 14 yabancı ülke futbolunun tabanına konulmuş bir
dinamittir. Bugün ortaya çıkıyor. Şimdi 14 yabancıdan nasıl
kurtuluruzun hesabını yapıyorlar. Bunu çıkartan kimdir Fatih
Terim’dir.
Yabancı sayısının rahat bırakılmasına karşısınız o
zaman?
Evet karşıyım. Zaten eskiden de oyuncu yetiştiremiyorduk
şimdi hiç yetiştiremiyoruz. Ayrıca kulüpleri ciddi bir maddi yüke
sokuyor bu yapı.
Büyük liglerin çoğunda bu sınırlama çok az,
onlarla rekabet edebilmemiz açısından bu sınırlamanın rahat olması
avantajımız olmaz mı?
Bu son 14 yabancı kuralını neden çıkarttılar? Türk
futbolcular çok para alıyor diye, yurt dışına daha çok Türk
futbolcu gönderelim diye ve transfer pazarında çok daha fazla
alternatif içinden seçim yapabilelim diye. Şimdi senin yurt dışına
oyuncu gönderebilmen için altyapılarından oyunca yetiştirebiliyor
olman lazım. Yetiştirebiliyor musun? Hayır. Türk futbolcusunun
kazanacağı para düşecek dediler, düştü mü? Düşmedi. Yapılan
transferler daha çok alternatif içerisinden seçiliyor doğru ama
getirilen isimlere bakıyorum hepsi emeklilik çağına gelmiş isimler.
Baştan sona yanlış bir 14 yabancı kuralı çıkarıldı. Türk futbolu
maalesef yalanlar üzerine kurulu. Türk Futbol Zirvesi vardı, sırf
bu yüzden katılmadım oraya. Cumhurbaşkanımız salondayken 3000 kişi
vardı içeride. Cumhurbaşkanımız çıkınca sayı 300-400’e düştü. Oraya
Cumhurbaşkanımızı görmeye mi, Türk futbolunu kurtarmaya mı
gidiyorsun?
Beşiktaş’a transfer sürecinize gelmek istiyorum. Kendiniz
mi ayrıldınız Fenerbahçe’den?
Fenerbahçe’de oynarken çok değişik olaylar yaşadım, ama mutlu
olduğum anlar o kadar fazla ki... Yaşadığım 1-2 kötü olay var ama
onlar da çok ağır şeylerdi. Bunlar benim Fenerbahçe’den kopmamı
sağlayabilirdi ama kopmadım. Barcelona’dan dönerken aklımda sadece
Fenerbahçe vardı ama bazen öyle şeyler yaşıyorsunuz ki bir karar
vermeniz gerekiyor. Döndüğümde tek bir şey istedim Sayın
Başkan’dan, o da futbolu Fenerbahçe’de bırakmak. İki yıl daha
oynayıp jübilemi Fenerbahçe’de yapayım dedim. Verilen cevap şu
oldu: Bir yıl daha buradasın, sonrasında jübile yok. Bu çok ağırdı
benim için. Sonrasında iki yılı kabul ettiler ama jübileyi kabul
etmediler. Bana teklif ettikleri para da Alex’in aldığı paranın
üçte biri idi. Hepsini geçtim, 12-13 senemi bu kulübe vermişim,
jübile yapma hakkına sahibim. Bunu kimse elimden almamalıydı. Aldı
ama. Dolayısıyla hayalimi gerçekleştiremedim. Bu konuda Aziz
Yıldırım’a çok kırgınım; bağlı olduğum kulübümde jübilemi
yapamadım. Bunun sebebi de Aziz Başkan’dır. Bu tutumdan sonra karar
almam gerekiyordu. Kasımpaşa mı olur, Başakşehir mi olur?
İstanbul’da kalmak istiyordum. O kadar yılımı Fenerbahçe’ye
verdikten sonra Galatasaray olmazdı. Beşiktaş devreye girdi.
Düşündüm; Beşiktaş ılımlı kulüp, Fener’den Beşiktaş’a geçince
sıkıntı olmaz. Fenerbahçe’den Galatasaray’a geçersen sıkıntı olur
ama Beşiktaş’a olmaz. Bir de Çarşı grubu ben Fenerbahçe’deyken beni
tribünlere çağırıp çiçek vermişti. Bunları da düşündüm ve
Beşiktaş’a gideyim dedim. İşin güzel tarafı, sokakta
Fenerbahçelilerden hiç kötü bir tepki almadım. Gittim ve beş sene
oynadım. Daha da oynayabilirdim fakat Fikret Başkan daha fazla
oynamamam yönünde karar aldı, saygı duydum. Oradan da Amerika’ya
gidebilirdim ama yine ailemi düşündüm ve kariyerime nokta
koydum.
Gökhan Gönül’ün ayrılma şeklini biraz sizinkine benzetiyor
musunuz?
Gökhan ile bu konuyu hiç konuşmadım; ne desem yanlış olur.
Ancak şunu iyi biliyorum, futbolcunun değer verildiğini hissetmesi
lazım. Gökhan belli bir yaşa gelmiş bir futbolcu. Belli bir yaşa
geldikten sonra para hesabı yapmaz futbolcular. Ben yapmadım
mesela. Futbol oynarken aldığımı bırakan futbolculardan oldum
kulübüm için. Gökhan da öyle bir futbolcu. Para için ayrıldı
diyorlar ya onu kabul etmem. Tek bir sebebi vardır diye
düşünüyorum; kendisi önemsiz hissettirilmeye başlanmıştır. O gözle
bakıyorum, dışardan bu şekilde gözüküyor. Fenerbahçe’de uzun yıllar
top oynamış bir Türk futbolcu para için başka kulübe gitmez.
Yabancı gidebilir ama Türk gitmez.
14 Aralık 1999! Bu tarihi hatırlıyor musunuz? (Pendikspor
maçı)
O gün yaşananlar hiç bir futbolcunun başına gelmesini
istemeyeceğim olaylar. Gelmesinin tek bir avantajı oldu, o dönemden
bugüne kadar Fenerbahçe’de hiç bir futbolcuya taraftar saldırısı
olmadı. Bu güzel bir gelişme. Bana yapanlara da taraftar demek
istemiyorum gerçi, paralı uşaklardı.
Kimin uşaklarıydı peki?
Bilmiyorum. Amigo kesimiydi bunlar. O zamanlar amigoluk bir
statüydü. Geçmiş dönemlerde amigolar futbolculara silah çekip
tehdit edebiliyorlardı. Kendilerinde bu yetkiyi görebiliyorlardı.
Yaşadığım olaydan sonra bu dönem kapandı. Bu olayın en büyük
iyiliği bu sonuç oldu.
Bana iki kişi söyleyebilir misiniz; biri hayatınızı çok iyi
etkileyen, diğeri ise kötü etkileyen?
İyi etkileyen Erdem Tuğal’dır. Antalyaspor’da iken kaza
geçirdiğimde yanıma geldi ve "Geri dönüp bu kaleyi koruyacaksın"
dedi. Hakikatten geri döndüm ve Antalyaspor’da oynadım, daha sonra
da Fenerbahçe’ye geldim. Kötü etkileyen de Rjkaard oldu.
Barcelona’ya çok daha fazla hizmet edebileceğim bir dönemin önüne
geçti Rjkaard.
Bülent Korkmaz gibi, sizin gibi sadece futboluyla gündemde
kalmış ve çizgisini korumuş isimleri kendi adıma futbolun
içerisinde daha faal görmeyi arzuluyorum. Bein Sports’da yaptığınız
program çok keyifli ama teknik direktörlük, menajerlik gibi
düşünceleriniz var mı? Futbolun içinde daha etkin olma planınız var
mı?
Ne menajerlik düşündüm, ne de teknik direktörlük. Tek
düşündüğüm futbolun idari yapısında olmak olabilir, ancak şu anda
futbolun içerisinde olan yöneticilerle bizim bu birimlerde olmamız
doğru değil. Şu an futbolu yöneten isimler maalesef futbolu kötü
noktalara getiren isimler haline geldiler. Bence bir dönemin bitip
yeni bir dönemin açılması lazım. Yeni dönemde de futbolu, bu işi
bilenlerin yönetmesi lazım. Şu anki sistemde yöneticilik yapanlar
öyle bir ağ kurmuşlar ki bu ağın içerisine ben ve benim gibi
futbolcuları almazlar. Sebebi de sağlanan rantlar. Bu yüzden, bir
dönem bitip yeni bir dönem başlamalı. Milli Takımlar koordinatörü
olarak göreve başladım ve sekiz ay dayanabildim. Bütün ortamın
kandırmacadan ibaret olduğunu gördüm ve bıraktım. Ancak bu yapı
değişecek, inanıyorum.
Mesela Rıdvan Dilmen şimdi Federasyon Başkanlığına
adaylığını koydu.
Rıdvan Dilmen adaylığını açıkladı. O olmazsa ben koyacağım
adaylığımı zaten. Seçiliriz veya seçilmeyiz ama neden bunu yapmak
zorundayız biliyor musun? Yeni nesiller için. Yarın bana şunu
soracaklar: Rüştü Reçber futbol oynarken ülke futboluna hizmet
ettin ama futbol bittikten sonra neden yoksun? Neden bu kötü gidişe
karşı mücadele etmedin? “Ettim” diyebilmek istiyorum. O yüzden
Fatih Terim ve onun gibi 3-5 ismin daha ülke futbolundan çıkması
gerektiğini söylüyorum. Onun için mücadele ediyorum.
Şike ve teşvik primi var mı Türk futbolunda?
Büyük takım futbolcusu olduğum için hiç şahit olmadım. Hiç
yaşamadım ama çok duydum.
3 Temmuz sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten
Fenerbahçe üzerine oyunlar oynandı mı?
Fenerbahçe demeyelim, Türk futbolu üzerine oynandı. Adalet bu
olayları en iyi şekilde ortaya çıkaracaktır diye
düşünüyorum.
Rıdvan Dilmen, Burak Yılmaz, Arda Turan önümüzdeki
referandum ile alakalı kendi fikirlerini beyan eden açıklamalar
yaptılar. Bununla alakalı ne düşünüyorsunuz?
Herkesin bir siyası görüşü vardır. Saygı duymak lazım. Bu
düşüncelerin bizleri bölmemesi lazım. Amerika’da Trump karşıtı
birçok ünlü çıkıp konuştu. Bizde de olabilmesi lazım.
En sevdiğiniz film?
Hababam Sınıfı serisini çok severim. Kemal Sunal’ın bütün
filmlerini çok severim. Toplumumuza çok önemli dersler vermiş
filmler.
En sevdiğiniz yemek?
Patlıcanlı kebap.
Gittiğinizde en çok etkilendiğiniz şehir?
Los Angeles, çok huzurlu bir yer.
En çok etkilendiğiniz stat?
Camp Nou.
Son olarak hangi takımlısınız?
Fenerbahçeliyim. Çocukluğumda Galatasaraylıydım. Mahallede
abiler vardır. Abilerin söylemine bakarsın ve o seni taraftar
haline getirir. Etrafımdakiler Galatasaraylıydı. O yüzden küçükken
Galatasaraylıydım, su an Fenerbahçeliyim.