Son dönemlerin favori sözü: '‘Takım
Mühendisliği’nin önemini bu maçtada görmüş olduk. Oynanmak istenen
futbol, takım dizilişi ve oyuncu tercihlerindeki hatalar bizi
bilinmeyenler denklemine sürüklüyor’’
Nedendir bilinmez ofansif futbol oynatmak isteyen hocalar hep,
santrofor özelliği olan 2 futbolcu ile çıkarlar sahaya ve
dizilişleri 4-4-2 yazılır genelde. Sanki çok ofansif oyuncu
oynatmak takımın ofansif gücünü arttıracakmış gibi düşünülür.
Halbuki bilgisayar oyunlarında bile kabul görmez artık bu hipotez.
Çağdaş futbolun gereklerini yerine getirmeniz gerekir. Sistematik
bir döngü içinde takımdaki her bir oyuncunun gerek ofansif gerek
defansif sorumluluklarını belirleyip üzerine çalışmalar
yapmalısınız. İşte o zaman total futboldan bahsetmek mümkün
olabilir.
Anlaşılan o ki; Pereira, Diego+2 Santrofor kullanmak istiyor.Eğer
dörtlü defans anlayışı ile sahaya çıkıyorsanız bu en rasyonel
haliyle 4 - 4 (3+Diego) - 2 şeklinde mümkün. Bu sistem için 3 tane
(biri sağ iç, biri sol iç biri defans önünde merkezde) orta sahayla
oynamanız gerekiyor. Lakin Fenerbahçe’nin kadro kurgusu buna müsait
değil, üstelik bu şekilde süper star Nani yedek oturmak durumunda.
4-1-3-2 sistemi de denenebilir belki, yani klasik 4’lü defans
önlerinde M.Topal gibi defansif bir orta saha. 3’lünün sağında Nani
ortada Diego önlerinde çift forvet. Bu şekilde de sol açık
pozisyonu boş kalıyor. Oraya tabiki stoch düşünülebilir ama bu
şekilde Fenerbahçe’nin takım defansı nasıl olur siz düşünün.
Dünyada oynadığı her takıma karşı (evinde veya deplasmanda) aynı
formasyon ve futbolcu grubu ile çıkan takım sayısı bir elin beş
parmağını geçmez. Shakhtar maçlarına özel bir plan kurulmalıydı.
Fenerbahçe’nin 5 yıldır alışmış olduğu düzeni (4-3-3) en azından bu
iki maç için kullansaydı şansı olabilirdi belki Pereira’nın. Kaldı
ki Lucescu hem iyi bir hoca hemde taktisyen. Ben Fenerbahçe’nin hem
yenilmesini hemde elenmesini anlayabilirim, hatta katılmasamda
heryerde aynı sistemle oynama fikrine de saygı duyabilirim. Yalnız
dünkü maçta sezon başından beri takımla olan bazı futbolcuların
hala yeterli kondisyon seviyesine ulaşamadığını gördük, bu işte
şimdiden bir tartışma konusu olabilir hatta olmalıdırda.
90’lı yılların başında, sportif başarıları tartışılsada Sepp
Piontek; gençlere verdiği önemle altyapı farkındalığı oluşturarak
futbolumuza damga vurmuştur. 1995 yılında ülkemizde çalışan Carlos
Alberto Parreira, o dönem Fenerbahçe’ye kontrollü oyunu aşıladı,
üstelik başarılıda oldu.2005’te Jean Tigana, doğrudur veya yanlış
ama Türk Futboluna ofsayt taktiği olarakta bilinen çizgi defans
anlayışını getirdi. Bu liste uzar gider.
Geleli iki ay olsada Vitor
Pereira henüz bir fark yaratamadı. Tabiki kimse ondan Türk
futbolunu kurtarmasını beklemiyor ama sanırım Amerika’yı yeniden
keşfetmeye de gerek yok.