G.Saray-F.Bahçe gerginliği biter mi?

Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü Şükrü Ergün, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü Şükrü Ergün, Fenerbahçe ve Galatasaray arasında yaşanan gerginlikle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. 
 
360 Televizyonu'nda yayınlanan, Emre Can'ın sunduğu "Centilmenler" programının bu haftaki konuğu Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü Şükrü Ergün'dü. Ergün son günlerde, Fenerbahçe ve Galatasaray arasında yaşanan gerginlikle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Emre Can : Ben sizi tanıyorum ama izleyicilerimiz için kendizi tanıtır mısınız?
Şükrü Ergün : "1958 yılında İstanbul Aksaray'da doğdum. Emniyet mensubunun çocuğuyum. Sadece bu kadar değil, benim bütün sülalem emniyetçidir. Babam devlet büyüklerine korumalık yapmış. Okuldan çıkardım Aksaray'dan oradan çıkar Sirkeci emniyet müdürlüğüne giderdim. Akşam mesi bitene kadar orada derslerimi yapardım. Bi dönem kendimi polis gibi hissettiğim bile olmuştu. 1969'da ilkokul bitti. Galatasaray Lisesi serüvenim başladı. Hayatımın değiştiği bir nokta oldu. Galatasaray ayrı bir yer, ayrı bir dünya. Bizim için bir yaşam biçimi.

"O dönem burslar vardı. Bizim o yıllarda Amerika'ya gitmek, her babayiğidin harcı değildi. Hele memur çocuğu için hiç değildi. Ben burs sınavını kazandım ve 1 yıl Amerika'da okudum. Amerika'dan da lise diploması aldım. Amerika benim için önemliydi, çünkü giderken karımla tanıştım. O zaman ki arkadaşlığımız evlilikle sonuçlandı. 32 yıldır evliyiz. Sonra üniversiteye Fransa'ya gittim. Şöyle bir durum oldu, lise son sınıftım Amerika'da iken. O döneme kadar üniversite sınavlarına Amerika'da konsoloslukta girebiliyordun fakat o sene kaldırılmış. Ben de sınava giremedim. Döndüm Türkiye'ye o zamanlar anarşi yılları,rahmetli babam dedi ki "ben devlet memuruyum. Seni bu ortamda boş gezdiremem. Al sana 500 dolar, bu da uçak biletin. Git kendine üniversite bul." Ben de Fransa'ya gittim sırt çantamla birlikte. Üniversiteye kapağı attım. 1. Sınıfı okudum. Karım benden küçük, o zamanlar lise son sınıftaydı. O Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanınca ben de hemen Türkiye'ye geldim. Üniversitede işletme okudum. 2. Sınıfta Türkiye'ye geldim. 3 ay sonra babamı kaybettim. Ciddi olarak maddi bir problemimiz başladı. Yine bir Galatasaray'lı arkadaşımın annesi Amerikan konsolosluğunda çalışıyordu. İngilizcemi beğendiler ve gece nöbetçi santral memuru olarak işe başladım. Gece çalışıyordum, gündüzleri okula gidiyordum. Üniversiteyi bitirdikten sonra, karım okuyor. O dönemde de hemen askere almıyorlar sıra var. Ben de boş durmayayım dedim. Yine burs imtihanı gördüm ve kazandım. Gemi işletmeciliği üzerine ihtisas yaptım. Fransa'nın ardından 1 yılda Norveç'te çalıştım. Bana burs veren kurumda çalışmaya başladım. İki sene sonra kendi işimizi yapalım artık dedik. Denizcilik sektöründe yedek parça işine girdik. İyi de gidiyordu fakat kuzenim bizi borçlarla bırakıp Londra'ya gitti. Arkadşımla ne yapalım dedik ve gece Fransızca İngilizce ders verelim, gündüzde bir yerde çalışalım diye kararlaştırdık. Gemicilik işinden tanıdığımız birinden telefon geldi Londra'dan. Boya satmış bir armatöre 90 bin dolara, o da ücretini ödememiş tanıdık bir avukatınız var mı diye sordu bize. Ertesi gün geldi ofisimize konuştuk. Biz tabi hiç böyle bir şeyle karşılaşmamışız tecrübesiziz. Ben de avukat arkadaşımı aradım, durumu anlattım. "Sen bana bırak" dedi. Ertesi gün armatör aradı. Biz parayı getiriyoruz diye, adam şaşırdı olacak şey değil dedi. Adam bundan çok etkilendi. "Siz Jotun'un Türkiye temsilcisi olur musunuz?" bize dedi. Bizde bilmedğimiz işe girmeyi gereksiz buluyoruz dedik ve adam gitti. 2-3 gün sonra kargoyla bir kağıt geldi. Jotun'un bayilik sözleşmesi, adam imzalamış bize de imza açmış. Biz koyduk kenara kağıdı olmaz filan diyoruz. Boyadan anlamıyoruz, vaktimiz yok ve naktimiz yok. Bir hafta sonra yine bir telefon geldi. Akbank Beyoğluı Şubesi'nden, adınıza bir havale var dediler. Biz birisi bizle dalga geçiyor heralde diye düşündük. Gittik Jotun bu işi aldığı için 10-15 bin dolar arası bir para vermiş tam hatırlamıyorum ücreti. İnanamadık yani mucizeydi bu. Hemen gittik kontratı da imzaladık. Paranın çok büyük bir kısmıyla borcumuzu ödedik, kalan kısmıyla da Beyoğlu'nda küçük bir ofis tuttuk. Oradan da devam ediyoruz işte hala. Siz başarıya odaklanırsanız para zaten geliyor. "

Şükrü Ergün'le ilgili yaptığım araştırmada senin Galatasaraylılıkla beraber Galatasaray Lisesi fanatikliğinde var gibi Galatasaraylılar içinde. Böyle bir fanatizm hala devam ediyor mu?
"Fanatiklikten ziyade liseye çok önem veriyorum. Galatasaray Lisesi'ne gitmek benim hayatımda çok önemli birşeydi. Bugün bir yerlere gelebildiysem, başarılar kazanabildiysem bu Galatasaray Lisesi'nde aldığım eğitimin,öğretimin ve hayat felsefesinin sayesindedir. Dolayısıyla böyle bir kurum benim gözümde çok değerlidir bunu yadırgamamak lazım. Galatasaray Lisesi sevdalısıyım ama kafatasçı bir sevdalı da değilim."

Geçtiğimiz günlerde iki kulüp arasında yaşanan olaylar çok çirkin değil miydi?
"Kesinlikle katılıyorum. Bu olay başından sonuna kadar son derece yanlış. Hiçbir tarafı hoş görülemeyecek olaylardı. Bunlar hiçbir şeye hizmet etmiyor aslında. Bir yandan da şunları düşünmemek elde değil ; Acaba bütün bu olanlar, bu başarılara gölge düşürmek içinde planlanmış olabilir mi?
Holiganların eğitimsiz ve toplumun belli bir katmanından gelen gruplar olduğuna inanmıyorum. Özellikle Türkiye'de holigan grupların içinde çok ciddi eğitimli; doktor, mühendis, üst düzey yönetici insanlar var."

Peki bu gerginliği sonlandırmak için ne yapmalıyız?
"Bu konuda hep beraber kafa yormalıyız. Tek başına yapılabilecek birşey değil. Kavga da tek başına edilmiyor, insanın karşısında kimse yoksa elini de sıkamaz. Bu yüzden iyi niyetle bir araya gelip önyargısız konuşmaya başlamak lazım. Ama geldiğimiz noktada, oluşmuş bazı algılar var. Bu algıları ortadan kaldırıp bambaşka yeni kadrolarla yapmamız gerekiyor. Eğer bu çözüm olacaksa ve ben uzlaşmaz ve kavgacı bir algı yaratmışsam sportif açıdan, ben gönüllü olarak bu piyasadan hemen çekilmeye hazırım."

Bunu yapamayız. Biz realiteden bahsedelim yarın ne yapacağız? Galiba biraz da gerginlik Lutfi Arıboğan'dan dolayı kaynaklanıyor. 3 Temmuz sürecinde federasyonda görev yapıp şu anda Galatasaray'da aktif olarak görev yapması, bir anlaşma yapılmasına da engel oluyor sanki.

"Bence olaylarla ilgili bir günah keçisi aranıyordu ve Lutfi Arıboğan günah keçisi ilan edildi. Lutfi'yi bir kenara bırakalım, Lutfi olmasaydı anlaşma var mıydı? Bir gerçek daha var. Diyelim ki üstte bütün yöneticiler dost oldular. Altta taraftar gruplarının dostluğu nasıl sağlanır onu oturup düşünmek lazım. Bu durumda bir faktör daha var. Bu da basın. Çünkü basın her zaman flaş haberlerin peşinde koşuyor. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yöneticilerinin dost olması bir kere haber olur. Ama kavga veya münakaşa çok güzel bir haber nedenidir. Eğer ben sabah uyandığımda ilk telefon bir gazeteciden gelip, "Fenerbahçeli yönetici size şunları söyledi. Karşılığında bir cevabınız var mı?" diye soruyorsa bunu da oturup düşünmek gerekiyor.

"Geldiğimiz noktada, devamlı bildiriler yayınlanıyor Fenerbahçe Kulübü tarafından. Biz cevap vermiyoruz ama nereye kadar susup cevap vermeyiz onu bilemiyorum. Çünkü devamlı suçlanırsanız, zan altında bırakılırsanız ve bunlara da cevap vermezseniz bir noktada kabul etmiş sayılırsınız. Tabanınıza da bir hesap vermeniz gerekiyor.

"Bu tür kulüplerde yönetici seviyesine gelen insanların bir şeyi kabul etmesi gerekiyor. Eğer sinirlerine hakim olamayacaklarına inanıyorlarsa bu işe lütfen girmesinler. Küfür, statlarımızda hiç olmaması gereken bir şey. Bunu federasyon cezalarla engellemeye çalışıyor. Ama idam cezası cinayetleri engelleyebildi mi, ceza küfürü engellesin. Ceza ile bir yere varacağımıza inanmıyorum. Maalesef küfür var. Yönetici olarak rakip takımın sahasına gittiğiniz zaman şunu biliyorsunuz, size küfür edecekler. Hayatın gerçeği bu. Ben bu küfürlere karşı sinirlerime hakim olup, reaksiyon vermemeyi göze alıyorsam o stada gitmem lazım. Gittiğiniz statta size küfür ettiklerinde karşılık verirseniz, iş çığrından çıkıyor ve kontrol edilemez hale geliyor."

Bir de silah koleksiyonunuz var. Hat sanatına karşı bir merakın var. Onlarla ilgili neler yapıyorsun?
"Hat biriktiriyorum. Sırf bu yüzden eski yazıyı okumayı-yazmayı öğrendim. Aslında bir de silaha olan merakımdan dolayı öğrendim. Silah kitabı yazmak istedim çünkü Türkiye'de referans kitabı yoktu. Bildiğim yabancı dillerde ki kitapları topladım sonra dedim ki Osmanlı yıllarca askeri bir devlet oldu ve her yeri fethetti. Çok ciddi bir silah kültürü olması lazım. Askeri müzenin kayıtlarına baktırttım bir tarih öğrencisine. Getirdiği kitapların referansları bir klasör oluşturuyordu. Aslında askeri kütüphanede eserler var ama yeni Türkçe'ye çevrilmemiş. Ben hepsinin fotokopisini çektim. Sonra gittim eski yazıyı öğrendim. Sadece okumakla olmuyor, dili anlamak gerekiyor. Bu sefer Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Bölümü'ne özel öğrenci olarak Osmanlıca gramer derslerine katıldım. Hat koleksiyonum var. Silah koleksiyonumu çocuklarım karşı ve ilgilenmediklerini söylediler. Bir müzeye bağışlamak istedim. Bir tek şunu istedim,"Şükrü Ergün tarafından bağışlanmıştır" yazmalarını fakat kabul etmediler. Ben de bağışlamaktan vazgeçtim. Sonra bir meraklısı çıktı ben de sattım." 

Günün Önemli Haberleri