Ertem Şener: Devler Ligi'ni de kazandım Dünya Kupası'nı da
Ünlü spor adamı Ertem Şener Fitbol Dergisi'nde, Fatih Terim ile yaşadığı duygu yüklü bir anısını paylaştı.
Ünlü spor adamı Ertem Şener Fitbol
Dergisi'nde, Fatih Terim ile yaşadığı duygu yüklü bir
anısını paylaştı.
Beyaz TV'de yayınlanan ve izlenme rekorları kıran
Derin Futbol Programı'nın sunucusu Ertem Şener, hayatının dönüm
noktalarından olan bir anısını Fitbol
Dergisi'nde okuyucularına aktardı.
İşte Ertem Şener'in o çok özel
yazısı;
2003, Star TV'deyim. Müdürüm; Serhat Ulueren. O yıl Şampiyonlar
Ligi'nde iki temsilcimiz var; Galatasaray ve Beşiktaş. Galatasaray
birkaç gün sonra İstanbul'da Juventus ile oynuyor. Serhat Abi maçı
bana yazmış. Heyecandan yerimde duramıyordum. Ta ki İstanbul
bombalanana kadar! Bir anda her şey değişiverdi. Juventus
Istanbul'a gelmemekte ısrarlıydı. Korkuyorlardı. Klasik Italyan
oyunu yeniden 'perde' demişti. Nitekim Juventus
lehine karar verdi UEFA! İstanbul'da oynanması gereken maç
Almanya'ya alındı. Serhat Ulueren de bunun üzerine karar değiştirdi
ve benim anlatmam gereken o karşılaşmayı, sevgili meslektaşım
Ersin'e verdi. İşte bu hamle benim gerçek
'KADERİMDİ' aslında.
Juventus maçı benden alınmıştı ancak bir görevim vardı. Çok
uzaklara gidecektim. Avrupa'nın en batısına. San Sebastian'a
gidiyordum. Real Sociedad-Galatasaray maçını anlatacaktım. 10
Aralık Saat 21.45'te. Real Sociedad o sıralar Barcelona ve Real
Madrid'e kafa tutuyor, Nihat Kahveci, Kovacevic, Xabi Alonso üçlüsü
ile La Liga'yı sallıyordu. Takvim yaprakları 8 Aralık 2003'ü
gösteriyor; dev maçtan sadece iki gün önce. Atatürk
Havalimanı'ndayım. Uçağa binmek için körüğün açılmasını bekliyorum.
Bir de baktım, o da ne? Bizim kapıya doğru bir ordu yürüyor sanki.
Önde başkomutan Fatih Terim, ardında Galatasaray ordusu!
Hoca yakıyor yine, katalogdan fırlamış sanki. Lacivert palto
omzunda, ipek atkı boynunda, gözlük gömlekte iki düğme arasında...
Birbirimizi selamladıktan sonra bana "Nasıl sence rakip?" diye
sordu. "Rakibi bilmem de siz fenasınız hocam!"diye karşılık verdim.
Tebessüm etti ve girdik uçağa uygun adım marşla... Arada boşluk,
hocanın yanındayım. Kısa aralıklarla sohbetteyiz.
O sırada bir hanımefendi uçağın üst bagaj kapaklarını kapatıyor.
Ben Fatih Hoca'dan kopmuş vaziyetteyim. Hoca konuşuyor, ben başka
yere bakıyorum! Bagaj kapaklarını sayıyorum. "Keşke hepsini
bu hanınmefendi kapatsa" diyorum içimden. Fatih Hoca'ya
dönüyorum: -Hocam özür dilerim. "Oğlum bak akıllı olun, milletin
kızına çoluğuna çocuğuna yan bakmayın, edepli uslu olun" şeklinde
bir bakış ve 10 yıl gibi gelen ama sadece 1 saniye süren bir
sessizlik imparator'dan! -Hocam... Evlenirsem nikah sahidim olur
musunuz? Önce "Delirdin mi? Ne alaka oğlum" dercesine tepkili bir
bakış. Ardından cevap: -Nişanına da
gelirim!
Oh yessss!!! Hayır hayır böyle bağırmadım tabi. Ama içimdeki bu gol sesi, sessiz ama organlarımda deprem etkisi oluşturan bir sevincin yankısıydı. Gözlerimde dakika ve skor vardı:1-0 öndeydim. Hoca anlamıştı.
Ciddi olduğumu farketmişti. Ama bir BABA edası ile "Akıllı ol,
efendi ol" mesajı da vermişti bakışlarında... Tanısın tanımasın,
babacan tavrıyla bir kız çocuğunu da koruma hissine kapılmıştı
sanki... Ne de olsa kız babasıydı. Tekrar ettim, "Hocam ben
evleneceğim ve İstanbul'a indiğimizde size nişan tarihini
bildireceğim." Ben maçı falan bıraktım. Uçakta bagaj kapaklarını
kapatan hostes ile ilgileniyorum. Tabi bu ilgi Terim'in yanında
olunca sadece küçük kaçamak bakışlarla sınırlı kalıyordu. Ama gel
gör ki karşı taraftan en ufak bir karşılık yok. Kapalı defansı bir
türlü aşamıyorum. Kader işte, aynı uçakta kabin memurlarından biri
benim ilkokul arkadaşım.
Arkaya geçtim ve "Akşam ne yapıp yapıyorsun benimle hostes
arkadaşını tanıştırıyorsun, peşini bırakmam, onunla evleneceğim."
dedim. Şaşırdı. Ama ciddi olduğumu fazlasıyla anladı. Çünkü uçağın
arka kapısında yapıyorduk bu sohbeti, elim de kapı koluna
gidiyordu. "Yemek davetimi kabul etmezseniz, açarım bu kapıyı."
Akşam hep beraber yemek yedik. Henüz 10 dakika olmuştu ki "Benimle
evlenir misin?" dedim. Sustu! "Bagaj kapaklarını çat-çut diye
kapatan bu hanımefendi aynı şekilde beni tokatlayacak" dedim
içimden. Allah'tan tokat yemedik, "Hayır" da demedi. Baktım tepki
yok, ekledim: "Nişan yüzüğümüzü de Fatih Terim takacak. Hatta nikah
şahidimiz de o olacak." Kahkaha attı ve "Delirmişsin sen!"
dedi.
Aradan 12 yıl geçti. Bugün o bagaj kapağını kapatan hanımefendiyle
evliyim. San Sebastian'daki o romantik evlilik teklifinden 10 ay
sonra nişanlandık, nişandan 7 ay sonra da evlendik. Üç de çocuğum
var. İki oğlum, bir kızım: Ömer, Kerim ve FULYA! FULYA'yı neden mi
büyük harflerle yazdım? 12 yıl önce bana o uçakta verdiği sözü
tutan, önce nişan yüzüğümü takan Fatih Terim, nikahımıza da gelerek
kıymetli eşi, canım ablam FULYA Terim ile şahitliğimizi de
yapmıştı. FULYA Abla benim, Fatih Hoca eşimin nikah şahidi olmuştu.
Eşim 3. çocuğumuza hamileyken kendisinden yine bir ricada bulundum.
Kızım olacaktı.
Ve aradım hocamı yine: -Hocam kızımın adını da sen koy. Lütfen.
Güldü, durdu ve uzun bir süre sessiz kaldı, düşündü cevap vermedi.
"Hayırlısı" dedi ve kapattık. Tıpkı yıllar önce uçaktaki o an gibi.
Kızım doğdu. Hastanedeyiz. Fatih Hoca ise Galatasaray ile beraber
Avusturya'da kampta. 9 Temmuz 2012. Telefonuma bir mesaj geldi.
"Kardeşim Ertem. Hayırlı uğurlu olsun. Allah analı-babalı büyütsün.
Eğer uygun görürsen kızımızın adını Fulya koyalım.Tabi eşin de razı
olursa.. Gözyaşlarımı tutamadım. Hayranı olduğum, Babam dediğim,
örnek aldığım ADAM, kızıma dünyada en çok sevdiği insanın, eşinin
adını layık görmüştü: FULYA!
Dünyalar benim olmuştu. Tarifsiz bir duygu yaşıyordum. Sevincim
ikiye katlanmıştı. Şampiyonlar Ligi de benimdi, Dünya Kupası da...
Ne Maracana, ne Bernabeu, ne Nou Camp, ne de Anfield, hiçbiri böyle
büyük bir heyecan yaşamamıştı. Bu sebeple FULYA hep büyük harflerle
yazılır benim klavyemde. Ah unutmuşum özür dilerim. 12 yıl önce San
Sebastian'da anlattığım o maç 1-1 bitmişti. Ben ise şu an 3-0
öndeyim hayata karşı. Goller iki oğlum ve kızım adına yazılı.