Cumhuriyet tarihinde sporun gelişimi
A) Milli Futbol Takımı, tarihindeki ilk milli maçını cumhuriyetin ilanından 3 gün önce 26 Ekim 1923 tarihinde Romanya'ya karşı oynadı.
Taksim Stadı'nda oynanan karşılaşma 2-2 berabere sonuçlandı. Maçta Romanya 1-0 öne geçerken, Zeki Rıza Sporel, 32 ve 50. dakikalarda attığı 2 golle milli takımı 2-1 öne geçirdi. Romanya'nın golüyle maç 2-2 berabere biterken, Zeki Rıza Sporel de (A) Milli Takım'ın ilk golünü atarak tarihe geçti.
Milli Takım, 17 Haziran 1924'te oynadığı Finlandiya maçında ilk galibiyetini elde etti. Helsinki'de Helsingfors Stadı'nda oynanan maçta Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel, 4 golle Finlandiya ağlarını havalandırarak tarihi bir başarıya imza attı.
1924 Paris Olimpiyatları'nda Çekoslovakya ile oynanan ve 5-2 kaybedilen maç, kayıtlara milli takımın yurt dışındaki ilk maçı olarak geçti.
Milli takımın ilk teknik direktörü Ali Sami Yen, ilk yabancı teknik direktörü ise İskoç Billy Hunter olmdu.
-87 YILDA 83 AYRI TAKIM-
(A) Milli Futbol Takımı, 87 yıllık tarihinde şimdiye dek 83 ayrı ülkenin (A) milli takımlarıyla resmi ve özel maç yaptı.
Ay-yıldızlı ekip geride kalan 477 milli maçında 83 ayrı ülkenin takımlarına karşı sahaya çıktı.
Türkiye ayrıca, Fransa, İtalya ve Macaristan'ın (B), eski SSCB'nin de ümit takımıyla birer kez karşılaştı.
Türk Milli Takımı, 251'i resmi, 226'sı özel olmak üzere geride kalan toplam 477 maçta, 171 galibiyet, 112 beraberlik alırken, 194 kez de rakiplerine yenildi.
Ay-yıldızlı ekip, bu maçlarda toplam 619 gol atarken, kalesinde ise 721 gol gördü.
-5 KEZ FİNALLERDE YER ALDI-
(A) Milli Futbol Takımı, 87 yıllık tarihinde 2 kez Dünya Kupası, 3 kez de Avrupa Şampiyonası finallerinde mücadele etti.
2002 Dünya Kupası'nda üçüncü olan Türkiye, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda ise yarı final oynayarak, tarihindeki en büyük başarılara imza attı.
-DÜNYA KUPASI FİNALLERİ-
Türk Milli Futbol Takımı, 87 yıllık tarihinde Dünya Kupası finallerine sadece 2 kez katıldı.
(A) Milli Futbol Takımı'nın katıldığı ilk Dünya Kupası, 1954'te İsviçre'de düzenlenen finaller oldu. Türkiye, elemelerde İspanya'ya ilk maçta 4-1 yenildi, ikinci maçı 1-0 kazandı. Statü gereği tarafsız sahada, Roma'da yapılan üçüncü maç 2-2 sonuçlanınca, iş kuraya kaldı. Franco adlı bir İtalyan çocuğun yaptığı kura çekimi sonucu, Türkiye finallere katılma hakkını elde etti.
Finallerde, ilk maçında Almanya'ya 4-1 yenilen (A) Milli Futbol Takımı, Güney Kore'yi 7-0 yenmeyi başardı. Kurallar gereği bir kez daha Almanya ile karşılaşan Milli Takım, 7-2'lik yenilgiyle 1954 Dünya Kupası Finalleri'ne veda etti.
Avusturya'nın yarım asır önceki vizesine rağmen, ekonomik açıdan Brezilya'daki finallere katılmaktan son anda vazgeçen Türkiye, play-off baraj maçlarında bu kez rakibini 1-0 ve 5-0'lık skorlarla yenerek, 2002 yılında Güney Kore ve Japonya'nın ev sahipliği yaptığı 17. Dünya Kupası Finalleri'ne katılma hakkını kazandı.
(A) Milli Futbol Takımı, Japonya ve Güney Kore'nin ev sahipliği yaptığı 2002 yılındaki 17. Dünya Kupası Finalleri'nde tarihi bir başarıya imza attı. Milliler, 48 yıl sonra katıldıkları finallerde Brezilya, Kosta Rika ve Çin ile aynı grupta yer aldı. Gruptaki ilk maçında Brezilya'ya 2-1 yenilen ay-yıldızlı ekip, Kosta Rika ile 1-1 berabere kalıp, son maçta Çin'i 3-0 yenerek gruptan averajla çıkmayı başardı. 2. turda ev sahibi ülkelerden Japonya'yı 1-0 yenmeyi başaran milliler, çeyrek finalde de Senegal'i ''altın gol'' ile 1-0 geçerek yarı finale çıktı. Yarı finalde yine Brezilya ile eşleşen ve 1-0 yenilen Türkiye, final şansını kaçırırken, üçüncülük maçında diğer ev sahibi Güney Kore'yi 3-2 yenip, tarihsel bir başarıyla üçüncülüğü elde etti.
-AVRUPA ŞAMPİYONASI FİNALLERİ-
[page_end]
Türkiye, 3 kez katıldığı Avrupa Şampiyonası finallerinde en iyi derecesini 2008'de yarı final oynayarak elde etti.
Fatih Terim yönetimindeki Türk Milli Futbol Takımı, 2008 haziran ayında Avusturya ve İsviçre'nin ortaklaşa düzenledikleri 13. Avrupa Şampiyonası finallerinde yarı finalde Almanya'ya 3-2 yenilmesine rağmen, bu organizasyondaki en büyük başarısına imza attı.
Türkiye, 1960 yılında başlayan Avrupa Şampiyonası macerasında elemeleri geçerek 3 kez finallerde boy gösterirken, 1996'da Fatih Terim, 2000'de de Mustafa Denizli yönetiminde sahaya çıkmıştı.
1996'da İngiltere'nin düzenlediği finallerde Türkiye, gruptaki 3 maçını da, üstelik gol bile atamadan, yenilgiyle tamamlayarak elenmişti.
2000 yılında Hollanda ve Belçika'nın ortaklaşa düzenledikleri finallerde ise Türkiye, gruptan çıkmış, çeyrek finalde Portekiz'e yenilerek, organizasyona veda etmişti.
-EN FARKLI SKORLU GALİBİYETLER-
(A) Milli Futbol Takımı, 87 yıllık tarihinde geride kalan 477 maçta en farklı skorlu galibiyetleri Suriye, Güney Kore ve San Marino karşısında 7-0'lık sonuçlarla aldı.
Ay-yıldızlı ekibin tarihindeki en farklı skorlu galibiyetleri şöyle:
Tarih Yer Organizasyon Rakip Sonuç
---------- ------ ---------------- ----- -----
20.11.1949 Ankara Dün.Kup.Ele.Gru. Suriye 7 - 0
20.06.1954 Cenevre Dün.Kup.Fin. G.Kore 7 - 0
10.11.1996 İstanbul Dün.Kup.Ele.Gru. San Marino 7 - 0
08.06.2005 Almatı Dün.Kup.Ele.Gru. Kazakistan 6 - 0
28.05.1950 İstanbul Özel İran 6 - 1
12.10.1994 İstanbul Avr.Şam.Ele.Gru. İzlanda 5 - 0
10.09.1997 San Marino Dün.Kup.Ele.Gru. San Marino 5 - 0
14.11.2001 İstanbul Dün.Kup.Baraj Avusturya 5 - 0
16.10.2002 İstanbul Avr.Şam.Ele.Gru. Liechtenstein 5 - 0
11.10.2006 Frankfurt Avr.Şam.Ele.Gru. Moldova 5 - 0
-EN FARKLI SKORLU YENİLGİLER-
Türkiye, en farklı skorlu yenilgileri 2 kez İngiltere, 1 kez de Polonya'ya karşı 8-0 kaybederek tattı.
Türkiye'nin en farklı skorlu yenilgileri şöyle:
Tarih Yer Organizasyon Rakip Sonuç
---------- ------- ------------ ------- -----
24.04.1968 Chorzow Özel Polonya 0 - 8
14.11.1984 İstanbul Dün.Kup.Ele.Gru. İngiltere 0 - 8
14.10.1987 Londra Avr.Şam.Ele.Gru. İngiltere 0 - 8
28.05.1928 Amsterdam Olimpiyat Oyun. Mısır 1 - 7
02.12.1962 Bologna Avr.Şam.Ele.Gru. İtalya 0 - 6
09.10.1965 İstanbul Dün.Kup.Ele.Gru. Çekoslovakya 0 - 6
04.04.1984 İstanbul Özel Macaristan 0 - 6
23.06.1954 Zürih Dün.Kup.Fin. B.Almanya 2 - 7
12.09.1926 Lemberg Özel Polonya 1 - 6
20.12.1975 İstanbul Özel B.Almanya 0 - 5
22.09.1982 Györ Özel Macaristan 0 - 5
16.10.1985 Londra Dün.Kup.Ele.Gru. İngiltere 0 - 5
17.10.1990 Dublin Avr.Şam.Ele.Gru. S.İrlanda 0 - 5
-EN ÇOK İSVİÇRE'Yİ YENDİ-
(A) Milli Futbol Takımı, tarihindeki en fazla galibiyeti, İsviçre karşısında aldı.
Milliler, İsviçre ile yaptığı 15 maçtan 8'ini kazanma başarısını gösterdi.
Türkiye ayrıca, Yunanistan ve Moldova karşısında da 6'şar galibiyet aldı.
-EN ÇOK ESKİ SSCB VE ROMANYA'YA YENİLDİ-
[page_end]
Milli Takım, 87 yıllık tarihinde en çok yenilgiyi 12'şer kezle eski SSCB, Romanya ve Almanya'ya (birleşmeden önce Doğu ve Batı Almanya da dahil) karşı aldı.
Milliler ayrıca, Polonya'ya karşı 11 kez maç kaybetti.
-EN ÇOK GOLÜ BULGARİSTAN'A ATTI-
(A) Milli Futbol Takımı, şimdiye dek oynadığı toplam 477 maçta en çok golü ise 30 kezle komşusu Bulgaristan'a attı.
Ay-yıldızlı ekip ayrıca Romanya'ya 22, İsviçre'ye 21, Moldova ve Finlandiya'ya 18, Pakistan ve San Marino'ya da 16'şar gol kaydetti.
-EN ÇOK GOLÜ ROMANYA'DAN YEDİ-
Ay-yıldızlı ekip, geride kalan 477 maçta en çok golü 46 kezle Romanya'dan yedi.
Türkiye ayrıca Bulgaristan karşısında 43, Almanya karşısında 42, Polonya karşısında da 39 golü kalesinde gördü.
-EN ÇOK MAÇI ROMANYA İLE YAPTI-
Türk Milli Futbol Takımı, 87 yıllık tarihinde en çok Romanya ile maç yaptı.
Milliler, Romanya ile 23 kez karşılaşırken, Bulgaristan ile 21, Almanya ile 18, Polonya ile de 17 kez karşı karşıya geldi.
-EN GOLLÜ MAÇLAR-
Türkiye, en gollü maçını ise 28 Kasım 1967 tarihinde Pakistan ile oynadı.
Dakka'da yapılan karşılaşmayı 7-4 Türkiye kazanırken, toplam 11 gollü bu maç, millilerin oynadığı 477 maç içinde en gollü mücadele olarak tarihe geçti.
Millilerin 20 Ağustos 1997'de İstanbul'da Galler'i 6-4 yendiği Dünya Kupası Eleme Grubu maçında da sporseverler toplam 10 gol izledi.
-''GOL KRALI'' HAKAN ŞÜKÜR-
(A) Milli Futbol Takımı'nın 87 yıllık tarihinde en fazla gol atan futbolcusu açık ara Hakan Şükür.
Ay-yıldızlı formayla çıktığı 112 maçta toplam 51 gole imza atan Hakan Şükür'ü, Tuncay Şanlı 22 golle izliyor.
Türk Milli Takımı'nın tarihteki en golcü isimleri şöyle:
Futbolcu Milli Gol
----------- ----- ---
Hakan Şükür 112 51
Tuncay Şanlı 76 22
Lefter Küçükandonyadis 46 21
Metin Oktay 36 19
Cemil Turan 44 19
Nihat Kahveci 66 18
Zeki Rıza Sporel 16 15
-BİR MAÇTA 4 GOL ATANLAR-
(A) Milli Futbol Takımı'nda bugüne dek bir maçta 4 gol atan 3 futbolcu bulunuyor.
Milli takımın, 17 Haziran 1924 tarihinde Finlandiya'yı 4-2 yendiği özel maçta Fenerbahçeli Zeki Rıza Sporel, 10 Kasım 1996 tarihinde San Marino'yu 7-0 yendiği Dünya Kupası Eleme Grubu maçında Beşiktaşlı Oktay Derelioğlu, 20 Ağustos 1997'de de Galler ile yapılan ve 6-4 Türkiye'nin galibiyetiyle sonuçlanan Dünya Kupası Eleme Grubu maçında da Galatasaraylı Hakan Şükür, 4'er gol atma başarısını gösterdi.
Hakan Şükür ayrıca, 11 Ekim 2006'da Moldova karşısında alınan 5-0'lık galibiyette de 4 gole imza koyarak, bu onuru 2. kez yaşayan ilk Türk milli futbolcu oldu.
-EN ÇOK OYNAMA REKORU RÜŞTÜ REÇBER'DE-
(A) Milli Futbol Takımı formasını en çok giyen futbolcu unvanı Rüştü Reçber'e ait bulunuyor.
Milli formayı 119 kez giyen Rüştü'yü, 112 kezle Hakan Şükür, 102 kezle Bülent Korkmaz, 94 kezle Tugay Kerimoğlu, 90 kezle de Alpay Özalan izliyor.
-87 YILDA 43 TEKNİK ADAM-
[page_end]
(A) Milli Futbol Takımı'nın 87 yıllık tarihinde 18'i yabancı, toplam 43 teknik adam görev yaptı.
Milli takımın başında en uzun süre görev yapan isim, Fatih Terim oldu. Terim, ay-yıldızlı takımın başında 92 kez sahaya çıktı.
-KAPTANLIK REKORU TURGAY ŞEREN'İN-
(A) Milli Futbol Takımı'nda en fazla kaptanlık yapan futbolcu ise Galatasaray'ın efsane kalecilerinden Turgay Şeren.
46 kez milli takımın kalesini koruyan Turgay Şeren, bunların 35'inde kaptanlık bandıyla sahaya çıktı.
Cumhuriyet'in ilanından bir yıl önce kurumsal yapıya kavuşan Türk atletizmi, henüz istenilen düzeye gelmiş olmasa da, birbirinden değerli başarılarla dolu bir tarihe sahip.Sydney-2000'de yarı final koşan Süreyya Ayhan Kop, 2002'de bayanlar 1500 metrede Avrupa şampiyonu olup, 2003 Dünya Şampiyonası'nda da aynı dalda final koşarak, adını ilkler listesine yazdırdı. Süreyya'nın 2002'deki şampiyonluğu, ''Atletizm tarihinde alınan ilk Avrupa şampiyonluğu'', 2003'teki ikinciliği ise ''Dünya şampiyonasında ilk kez final koşan atlet'' olarak Türk atletizm tarihine geçti.
Atina-2004'de çekiç atmada bronz madalya kazanan Eşref Apak, Türkiye'ye Ruhi Sarıalp'ten sonra olimpiyatlarda madalya kazandıran ikinci atlet olma başarısını gösterdi.
2002 Avrupa Kros Şampiyonasında 3'üncü, 2003'de ise 2'nci olan Elvan Abeylegesse, 2004 yılında Norveç'te düzenlenen Golden Lig'de bayanlar 5000 metrede dünya rekoru kırarak, ''Dünya rekoru kıran ilk Türk atlet'' olarak tarihe geçti. Elvan, Pekin-2008'de 5 bin ve 10 bin metrelerde gümüş madalya kazanarak, Türkiye'ye ikinci kez bir ilki yaşatma başarısı gösterdi. Elvan, 2005'te Avrupa 10 Bin Metre Kupası'nda altın madalya kazandı ve şampiyona rekoru kırdı.
2006 yılında Halil Akkaş, hem dünya hem de Avrupa salon şampiyonalarında dördüncü oldu, 2006 Avrupa Kros Şampiyonası 23 yaş altı kategorisinde ise Binnaz Uslu altın, Türkan Erişmiş ise bronz madalyanın sahibi oldu.
2007 yılı Türk atletizmi açısından çok başarılı geçen ve ilklerin yaşandığı yıllardan biri oldu. Halil Akkaş, Avrupa Salon Şampiyonası'nda üçüncü kez dördüncü oldu, Avrupa Atmalar Kış Kupası'nda Eşref Apak çekiçte, Ercüment Olgundeniz de disk atmada bronz madalya kazandı. Elvan Abeylegesse, 11. Avrupa 10 Bin Metre Kupası'nda altın madalya kazandı, Dünya Atletizm Şampiyonası'nda ise 5000 metrede gümüş madalyayı boynuna taktı. Avrupa 23 Yaş Altı Şampiyonası'nda bayanlar 100 metre engellide şampiyon olan Nevin Yanıt da ''Sprintte Türkiye'ye ilk madalyayı kazandıran atlet'' olarak tarihe geçti. Aynı yarışmada Kemal Koyuncu 5000 metrede 3'üncü oldu, 23 Yaşaltı Avrupa Kros Şampiyonası'nda ise birinci olarak altın madalya kazandı. Ahmet Arslan, Dünya Dağ Koşuları Şampiyonası'nda altın madalya, Mahmut Uruçlu da Avrupa Dağ Koşusunda bronz madalya elde etti.
-2008 VE 2009-
Türk atletizmi, Elvan Abeylegesse'nin olimpiyat madalyalarıyla zirveye çıktığı 2008 yılına, Nevin Yanıt'ın Dünya Salon Şampiyonası'nda 60 metre engellide yarı final koşma başarısıyla başladı. Avrupa 10000 Metre Kupası'nda erkeklerde Selim Bayrak, bayanlarda Elvan Abeylegesse altın madalyanın sahibi oldular. Pist sezonunda hem erkek hem de bayan milli takımlarının Avrupa Kupası'ndaki başarıları, 2009'da ilk kez Avrupa Takımlar Şampiyonası adıyla düzenlenecek olan yarışmalarda Türkiye'nin 1. Lig'de yer almasını sağladı. Türk atletizminin yükselen yıldızlarından Merve Aydın, Dünya Gençler Şampiyonası'nda 800 metrede gümüş madalya elde etti. Avrupa Dağ Koşusu'nda madalyaları Türk atletler toplamış; büyüklerde Ahmet Arslan altın madalyaya ulaşırken, gençlerde sırasıyla Hasan Pak, Alper Demir ve Emrah Akalın ilk üç sırayı elde etti. Aynı şampiyonada Esra Güllü, genç bayanlarda Avrupa ikinciliğine ulaştı. 2008 yılının kapanışı, Aralık ayındaki Avrupa Kros Şampiyonası'nda 23 yaş altı kategorisinde bronz madalyaya ulaşan Selim Bayrak ile oldu.
2009 yılının ilk çeyreğine hem bireysel hem de takım başarıları damgasını vurdu. Türkiye'yi Pekin Olimpiyatları'nda da temsil eden Almitu Bekele Degfa, Şubat ayında Avrupa Şampiyon Kulüpler Kros Yarışması'nda ilk sırayı alırken, takımı Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü'nün de şampiyonluğa ulaşmasında büyük pay sahibi oldu. Büyükler kategorisinde ilk kez bir takımın en büyük kupayı kaldırdığı yarışmalarda, Fenerbahçe genç erkek takımı da Avrupa şampiyonluğunu elde etti. Kış sezonunun sürpriz atleti Degfa, Mart ayındaki Avrupa Salon Şampiyonası'nda da 3000 metrede altın madalyanın sahibi oldu. Bir diğer sürpriz sporcu Fatih Avan ise Avrupa Atmalar Kış Kupası'nda bronz madalya alarak başladığı sezonda Türkiye rekorunu defalarca geliştirirken, kariyerinin çıkış yılını Akdeniz Oyunları şampiyonluğuyla süsledi. Yılın önemli organizasyonlarından olan Akdeniz Oyunları'nda Fatih Avan'ın yanı sıra Nevin Yanıt ve Elvan Abeylegesse altın, Karin Melis Mey, Ercüment Olgundeniz ve Burcu Ayhan gümüş, Kemal Koyuncu ve Selim Bayrak bronz madalya kazandı. Aynı yarışmalarda 4x100 metre takımı da üçüncü oldu. Avrupa Dağ Koşusu Kupası'nda zirveye bir kez daha Ahmet Aslan çıktı. Avrupa 23 Yaşaltı Şampiyonası'nda Selim Bayrak ve Sultan Haydar şampiyonluğa ulaşırken, Avrupa Gençler Şampiyonası'nda yükselen yıldızlar Resul Çevik, Ümit Tan ve Aşkın Karaca ile gümüş, Burcu Ayhan ile de bronz madalya elde edildi. Yine yıl içerisinde yükselen yıldızlardan Kıvılcım Kaya, Dünya Yıldızlar Şampiyonası'nda ikinci sırayı alarak, 2012 Londra Olimpiyatları için madalya ümidi verdi. Yılın en büyük organizasyonu olan Dünya Atletizm Şampiyonası'nda Karin Melis Mey, uzun atlama branşında dünya üçüncülüğünü elde ederek Türkiye'nin gururu oldu. Türk atletizmi 2009 yılını, Sultan Haydar'ın Avrupa Kros Şampiyonası'nda 23 yaş altı kategorisindeki altın madalyasıyla kapattı.
-BU YIL MADALYA YAĞDI-
[page_end]
Sezonun henüz tamamlanmadığı bu yıl da Türk atletizmi açısından verimli bir yıl oldu. Almitu Bekele Degfa, IAAF Permit Galan salon yarışlarında bayanlar 5000 metrede ikinci oldu, Elvan Abeylegesse de Rak Yarı Maratonu'nda altın madalyanın sahibi oldu. Avrupa Şampiyonası Kulüpler Kupası Kros Yarışları'nda alınan genç atletlerin başarısının yanı sıra, Almitu Bekele de büyük bayanlarda şampiyon oldu. Mayıs ayında düzenlenen EAA Permit Yarışları'nda Meryem Erdoğan, bayanlar 1500 metrede şampiyon olurken, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Halil Akkaş 5000 metrede, Fatih Avan da cirit atmada altın madalya kazandı.
Avrupa Takımlar Şampiyonası'nda da Türk atletler önemli başarılara imza attı. Macaristan'daki yarışlarda, Mert Gırmalegesse 3000 metrede, Elvan Abeylegesse 5000 metrede, Nevin Yanıt da 100 metre engellide altın madalyanın sahibi oldu. Avrupa Dağ Koşuları Şampiyonası'nda Ahmet Arslan altın madalyayı boynuna taktı, İspanya'daki Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda Almitu Bekele 5000 metrede, Elvan Abeylegesse 10000 metrede, Nevin Yanıt da 100 metre engellide altın madalyanın sahibi oldular. Elvan, 5000 metrede ise ikinci sırada yer aldı.
Yine Almitu Bekele IAAF Kıtalararası Kupa Yarışması'nda 3000 metrede ikinci olurken, Elmas Lig'de ikinci oldu. Degfa, Elmas Lig'e katılan ilk Türk atlet oldu. Elvan Abeylegesse ise bir sonraki Elmas Lig'de 5000 metrede 3'üncü oldu.
Üst üste 4 kez Avrupa şampiyonu olarak Avrupa'da ilke imza atan Ahmet Arslan, bu başarıya ulaşan ilk Türk atlet olarak da tarihe geçti. Ahmet Arslan, Slovenya'da yapılan Dünya Dağ Koşuları Birliği (WMRA) Grand Prix finalinde de şampiyon olarak, Türkiye'ye bir ilki daha yaşattı.
Bu arada, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'na katılma ve dereceye girme potansiyeli bulunan 17 üst düzey sporcuya finansal destek sağladı. Bu sporcular arasında Elvan Abeylegesse, Nevin Yanıt ve Almitu Bekele Degfa da yer aldı. Türk sporcularına olimpiyat oyunları tarihinde bu kapsamda bir desteğin ilk kez sağlandığı ifade edildi.
Kurtuluş Savaşı'nın önde gelen kahramanlarından Kazım Karabekir, asker ve siyasetçi kişiliğinin yanı sıra, savaş koşullarında bile spora verdiği önemle ve himayesindeki yetim çocuklara spor eğitimini verirken kullandığı yöntemlerle hayranlık uyandırıyor.1919 yılında, Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yaptığı Erzurum ve çevresinde, sokaklarda, ağaç kovuklarında, mağaralarda yaşayan, hayatta kalabilmek için ağaç yapraklarını yiyen, 4 bini erkek, 2 bini kız olmak üzere 6 bin yetim çocuğu toplayarak Sarıkamış'ta bir çocuk kasabası oluşturan Kazım Karabekir, ''Gürbüz Çocuklar Ordusu'' adını verdiği bu çocukların, bugün için bile ''modern'' sayılabilecek tarzda spor eğitimi almalarını sağlıyordu.
Gürbüz Çocuklar Ordusu'ndaki yetim çocuklar, mesleki ve sanatsal eğitimin yanı sıra pek çok spor dalında da en mükemmel şekilde yetiştiriliyorlardı. ''Gürbüz Çocuklar'ın'' eğitim aldığı spor dalları arasında, ata sporları güreş ve biniciliğin yanı sıra, bugün dahi Türkiye'nin yeterli seviyeye gelemediği su sporları, cimnastik, eskrim gibi sporlar da yer alıyordu.
Genellikle askeri kıyafetler giydirilen yetimlerden, yaşları küçük olanların binicilik eğitimine ''tahta atlarla'' başlanıyordu. Böylece at sevgisini kazanan çocuklar, daha sonra gerçek atlarla eğitimlerini tamamlıyorlardı.
''Gürbüz Çocuklar Ordusu'nda'' güreş öğretilen çocuklara, ''özgüven'' duygusunun yanında ''birlikte hareket etmenin önemi'' de aşılanıyordu.
Yetim çocukların, zorlu savaş koşullarına ve yokluklara rağmen, Sarıkamış'ta dahi su sporlarından geri kalmasını istemeyen Kazım Karabekir, Çay ve Bardakkıran derelerinin ağızlarını kapattırarak, göl haline getirtmişti. Karabekir, ''çocuklarına'' ithafen ''Bebek Gölü'' adını verdiği bu gölde, yetimlerin yüzme ve kürek gibi spor dallarını da öğrenmelerini sağlıyordu.
-VEFALI KAZIM KARABEKİR-
Kazım Karabekir'in spora olan ilgi ve sevgisinin en somut kanıtlarından biri de, ''fahri başkanı'' olduğu Türk sporunun köklü kulüplerinden Vefa'nın her türlü faaliyetini yakından takip etmesiydi.
1908 yılında kurulan Vefa Kulübü ile arasındaki ''gönül bağı'' pek bilinmeyen Kazım Karabekir, kuruluş yıllarında destek verdiği yeşil-beyazlı kulüpte alınan idari kararlar ve Vefalı sporcuların elde ettiği saha sonuçları hakkında düzenli olarak bilgilendiriliyordu. Kulüp yöneticileri ayrıca Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi takımlarla yapılan karşılaşmalarda çekilen hatıra fotoğraflarını da zaman zaman Karabekir'e yolluyorlardı.
Vefa Spor Kulübü ile Kazım Karabekir arasındaki yakın bağı gösteren belge ise bugün İstanbul'daki Kazım Karabekir Vakfı'nda bulunuyor.
Vefa Kulübü'nden kendisine gönderilen ''İdare Reisi Nuri'' imzalı iki sayfalık mektupta ''fahri başkanımız'', ''paşa babamız'' şeklinde hitap edilen Kazım Karabekir, kulübün genel kurulu hakkında bilgilendirilirken, 8 Şubat 1925'te göreve gelen yeni yönetimin ilk icraatının, vefat eden kalecileri Ekrem'in ruhunu yad etmek için, Kadıköy'de Kasımpaşa ile yapılan lig maçında ilk 5 dakikayı kalecisiz oynamaları olduğu bildiriliyor.
Kulübün binasızlıktan dolayı antrenmanlarını gerektiği gibi yapamadığı, bu nedenle de üniversite yöneticisi İsmail Hakkı bey ile görüşüldüğü, fakat netice alınamadığı, bu son durum hakkında da Kazım Karabekir Paşa'nın görüşünün beklendiği kaydediliyor.
Mektupta ayrıca futbol ligi maçlarının 4 ayrı kümede başladığı, Vefa İdman Yurdu'nun, Darüşşafaka, Beylerbeyi, Anadolu, Kasımpaşa, Yıldız ve Fenerbahçe ile birlikte Yeşil Grup'ta yer aldığı, Fenerbahçe'nin çekilmesinden sonra, Anadolu'yu 3-1, Kasımpaşa'yı 4-0 yendikleri, Beylerbeyi'ni 5-4 mağlup ettikleri, fakat attıkları bir golün hakem tarafından geçersiz sayılması nedeniyle bu maçın şimdilik 4-4 berabere kabul edildiği, yaptıkları itiraz olumlu sonuçlanırsa bu maçı da kazanmış olacakları belirtiliyor. Bu sonuçlarla Vefa'nın grup liderliğini yakaladığı ve bu durumun kulüp tarihinde bir ilk olduğu belirtiliyor.
Mektupta son olarak aylık raporların bundan sonra muntazam olarak gönderileceği ifade ediliyor.
Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra kurumsallaşan kürek sporunda, 1951 yılından bu yana en fazla şampiyonluğu, 34 kez ile Fenerbahçe Kulübü elde etti.AA muhabirinin, Kürek Federasyonu kaynaklarından derlediği bilgilere göre, tarihi 16. yüzyıla kadar dayanan Türk kürekçiliğinde ilk resmi yarışlar, 7 Eylül 1913'te Donanma-i Osman-i Muavenet-i Milliye Cemiyeti tarafından İstanbul'da düzenlendi.
1924'te Deniz Sporları Federasyonuna bağlanarak, faaliyetlerini uzun süre bu kuruluşun bünyesinde gerçekleştiren Türk küreğinde ilk dönemler Fenerbahçe, Altınordu ve Haliç kulüpleri faaliyet gösterirken, bunlara Moda, Galatasaray ve Beykoz gibi kulüpler de eklendi.
1930'larda Fenerbahçe Kulübünden Fitnat, Nezihe ve Melek Özdil kardeşler, ilk Türk bayan kürekçiler olarak tarihe geçti. 1940'larda da Tasvir-i Efkar gazetesinin düzenlediği geleneksel Büyükdere-Bebek kürek yarışları, bu spora ayrı bir renk kattı. Aynı yıllarda büyük ve kaba sandallardan ince teknelere geçildi.
1942'de Oxford ve Cambridge Üniversiteleri arasında yapılan geleneksel kürek yarışmalarında, Cambridge takımında yer alan Şamil Urallı uluslararası alanda adını duyuran ilk Türk kürekçi oldu.
1952'de Batı Almanya Florchein'daki müsabakalara katılan Türk kürekçiler, ödünç teknelerle yarışmalarına rağmen 2 birincilik ve 1 ikincilik aldı.
1955 Akdeniz Oyunları'nda tek çiftede gümüş madalya alan Tonguç Türsan, uluslararası alandaki yarışlarda ilk kez kürsüye çıkan kürekçi olarak adını tarihe yazdırdı.
1957 yılında Eftal Nogan'ın başkan olduğu Kürek Federasyonu kuruldu. 1960'lı yıllarda kürek sporu yeni isimler ve Hereke, Ankara gibi yeni bölgeler kazanırken yönetici Mufahham Elmen de bu sporun gelişmesi için büyük çaba harcadı. Aynı dönemde Ankara'daki Mogan Gölü kürek merkezine dönüştü.
1970'lerde durgunluk dönemine giren kürek sporunda 1980'lerde yeniden canlanma görüldü. Bu dönemin en önemli başarısını, 1984 yılında Romanya'da yapılan Balkan Şampiyonası'nda iki çiftede Yüksel Taşçı ve Cüneyt Üstüner Balkan birincisi olarak elde etti.
1987-1988 öğretim yılında ise kürek, bilimsel bir kimlik kazandı ve ilk kez Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü'nde bilim dalı kuruldu.
Türkiye'de kürek sporu, kulüplerarası rekabetin en yoğun olduğu spor dallarından biri olarak öne çıkıyor. 1951'e kadar sadece il ve bölge şampiyonaları düzenlenirken, İkinci Dünya Savaşı sonrasında birçok kulübün kürek branşı açması ve Marmara bölgesi dışındaki kulüplerin de bu spora ilgi duymalarıyla kulüplerarası Türkiye Şampiyonaları düzenlenmeye başladı. Ağırlıklı olarak İstanbul/Kartal, İzmit/Sapanca Gölü ve Ankara/Mogan Gölü'nde yapılan yarışmalarda Fenerbahçe 34, Galatasaray 21, Anadolu Hisarı 2 ve ODTÜ 1 kez şampiyon oldu.
Türkiye'de ilk basketbol karşılaşması, resmi kayıtlara göre 1904 yılında İstanbul'da Robert Koleji'nin salonunda oynandı. Lisenin beden eğitimi öğretmenin önderliğinde başlayan faaliyet, bu kişinin ülkesine dönmesiyle birlikte bir süre unutuldu. 1911 yılında bu kez Ahmet Robenson isimli öğretmen, Galatasaray Lisesi'nde öğrencilere basketbol oynatmaya çalışmış, ancak maçta yer alan bütün oyuncuların sakatlanması sonucu karşılaşma tamamlanamadı.
-İLK ŞAMPİYON ALTINORDU-
[page_end]
Türk basketbolu, 1966-1967 senesinde kurulan Türkiye Deplasmanlı Ligi ile birlikte yeni bir çehreye de kavuşmuş oldu.
Daha önce il birincilikleri statüsünde oynanan basketbol, dönemin Spor Oyunları Federasyonu Başkanı Vedat Abut tarafından, bu branşın tüm ülke geneline yaygınlaştırılması için Türkiye Şampiyonası adı altında oynanmaya başladı. Bu düşünce, 1946 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir kulüplerinin katılımıyla da hayata geçirildi.
1966-1967 senesinde kurulan ve 12 takımın mücadele ettiği ligde, 22 maçın 20'sini galibiyetle tamamlayan Altınordu, ligin ilk şampiyonu olarak adını tarihe yazdırdı.
-İLK AVRUPALI GRANİT-
Avrupa'ya transfer olan ilk Türk basketbolcu ise Yalçın Granit oldu. Granit, Fransa'nın Racing Paris takımında oynamıştı.
Fenerbahçe'den, Yunanistan'ın AEK Atina takımına giden İbrahim Kutluay ise ilk kez bir Yunan takımına transfer olan Türk oyuncu olmuştu. 2001-2002 sezonunda Panathinaikos ile Avrupa Ligi şampiyonluğuna ulaşan İbrahim, bu kupayı kaldıran ilk Türk basketbolcu olarak tarihteki yerini aldı.
2007 yılında İspanya'nın Real Madrid takımıyla ULEB Kupası'nı kazanan Kerem Tunçeri de ilk kez bu kupada şampiyonluk sevinci yaşayan Türk basketbolcu oldu.
Panathinaikos, Avrupa Ligi finalini Hüseyin Beşok'un takımı Maccabi Elite Tel Aviv ile oynarken, ilk kez 2 Türk basketbolcu Avrupa Ligi finalinde karşı karşıya geldi.
-AVRUPA'DA İLK KUPA EFES PİLSEN'DEN-
Efes Pilsen, 1996 yılında Avrupa Radivoj Koraç Kupası'nı müzesine götürerek, ilk kez bu spor dalında Avrupa kupası kazanan Türk takımı olma başarısını gösterdi.
Avrupa kupalarında finale çıkan ilk takım olma özelliğini de taşıyan Efes Pilsen, 1993 yılında da Avrupa Kulüpler Kupası'nda final oynamış, ancak finalde Yunanistan'ın Aris takımına 50-48 yenilmişti.
Efes Pilsen, 1999-2000 sezonunda da Avrupa Ligi'nde ''Dörtlü Final''e kalıp, Avrupa üçüncüsü olarak bir ilke daha imza attı.
-BAYAN BASKETBOLUNDA İLK AVRUPA KUPASI GALATASARAY'DAN-
Bayan basketbolunda ilk Avrupa kupasını kaldıran takım, Galatasaray oldu. Geçen yıl FIBA Eurocup final serisi ikinci maçında İtalya temsilcisi Cras Basket Taranto'yu uzatmada 82-61 yenen Galatasaray, bayanlarda Türkiye'nin ilk Avrupa kupasını müzesine götürdü.
-NBA'DEKİ İLK TÜRK, MİRSAD TÜRKCAN-
Fenerbahçe Ülker'de forma giyen Mirsad Türkcan, ABD Profesyonel Basketbol Ligi'nde (NBA) oynayan ilk Türk basketbolcusu olarak tarihe geçti.
1998 yılında ilk kez Houston Rockets'e transfer olan Mirsad, NBA'de fazla oynama şansı bulamadı. 2001-2002 sezonunda CSKA Moskova takımında forma giyen Türkcan, Avrupa Ligi normal sezonunda en değerli oyuncu (MVP) seçilen ilk Türk basketbolcu oldu.
-'ŞAMPİYONLUK YÜZÜĞÜ' TAKAN İLK TÜRK; MEHMET OKUR-
Detroit Pistons'ta 2003-2004 sezonunda şampiyonluk sevincine ulaşan milli basketbolcu Mehmet Okur, NBA'de şampiyonluk yaşayan ve 'Şampiyonluk Yüzüğü' takan ilk Türk oyuncu olma başarısı gösterdi.
Okur, ayrıca Batı Konferansı'nda daha önce All-Star'a seçilen, ancak sakatlığı nedeniyle oynayamayan Allen Iverson'un yerine kadroya girerek, NBA tarihinde All-Star maçına çıkan ilk Türk sporcu olarak da tarihe geçti. Las Vegas'taki Thomas Mack Arena'da 18 Şubat 2007'de yapılan All-Star'da, Mehmet maçta yer aldığı 14 dakika 43 saniyede, 4 sayı attı, 2 ribaunt aldı ve 1 de asist yaptı.
-MİLLİ TAKIM 919 MAÇA ÇIKTI-
Türkiye, (A) takım bazında tarihinde bugüne kadar 919 maça çıktı. Milliler, bu maçlarda 476 galibiyet, 441 yenilgi alırken, 2 karşılaşmadan da beraberlikle ayrıldı. Türkiye'de bu sene organize edilen Dünya Basketbol Şampiyonası'nda ABD ile final oynama başarısı gösteren Milliler, bu sonuçla tarihinin de en başarılı sonucuna imza atmış oldu.
-GERÇEĞE DÖNÜŞEN HAYAL: DÜNYA ŞAMPİYONASI FİNALİ-
[page_end]
Türkiye'de 2001 yılında yapılan 32. Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası'nda ilk kez Avrupa ikincisi olan (A) Milli Takım, en büyük hayaline bu sene kavuştu ve 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın finaline yükseldi.
NBA oyuncularından oluşan ABD ile finalde karşılaşan, ancak rakibine yenilen Türkiye, dünya ikincisi olarak gümüş madalya kazandı ve bir büyük hayalini daha gerçeğe dönüştürdü.
(A) Milli Erkek Basketbol Takım, 2002 yılında ilk kez Dünya Şampiyonası'nda mücadele etmiş ve 9. olmuştu.
-DİĞER 'İLK' VE REKORLAR-
- Türkiye ilk kez 1949 yılında Kahire'deki Avrupa Şampiyonası'na katıldı.
- 1951 yılında 7. Avrupa Şampiyonası'nda Türk hakem İzzettin Somer, Avrupa Şampiyonası finalini yöneterek, bu alanda bir ilke imza attı.
- 1959 yılında Türkiye, tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na evsahipliği yaptı.
- 1961 yılında Galatasaray, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda, Yunanistan'ın Pire Olympiakos takımını 2 maçta da yenerek, Avrupa kupalarında tur atlayan ilk Türk takımı oldu.
- 1980 yılında Eczacıbaşı Erkek Basketbol Takımı, Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı unvanını aldı.
- 1981 yılında Efe Aydan, Avrupa Karması'na seçilen ilk Türk oyuncu olma başarısını gösterdi.
- ABD'de Evansville Üniversitesi takımıyla NCAA play-off'larında oynayan ilk Türk oyuncu Emir Turam oldu.
- Uluslararası alanda ilk milli maç, Yunanistan ile 24 Haziran 1936'da yapıldı. Beyoğlu Halkevi Salonu'nda yapılan maçı, Türkiye 49-12 kazandı.
- Uluslararası alanda ilk resmi maç ise Şili ile 7 Ağustos 1936'da oynandı. Berlin Olimpiyatları'nda yapılan maçı Türkiye 30-16 kaybetti.
- Türkiye, Sofya'da 1960 yılında yapılan Balkan Şampiyonası'na ilk kez katıldı. Türkiye, 1981 yılında Balkan Şampiyonu oldu.
Ankara'da, 14 Mart 1923'te kurulan ve kuruluş tarihi itibariyle ''Cumhuriyet Takımı'' olarak adlandırılan Gençlerbirliği'nde, 32 yıldır başkanlık koltuğunda İlhan Cavcav oturuyor.Cumhuriyet'ten daha eski bir maziye sahip olan başkent ekibine 1978 yılından bu yana başarıyla başkanlık yapan 75 yaşındaki İlhan Cavcav, amatör kümeden alıp süper lige taşıdığı takımını çocuklarından ayrı tutmuyor. ''Benim evladım gibi olmuş bir kulüp'' diye nitelendirdiği Gençlerbirliği'ni 'yoktan var ettiğine' inanan tecrübeli başkan, ''32 sene tabii dile kolay. Maltepe semtinde Koç Talebi Yurdu'nun oradan idmana yürüyerek giden, yöneticilerinin otomobilleriyle deplasmana giden bir takım. Bugün geldiğimiz nokta herkesçe malum'' dedi.
Rahmetli Avni Bulduk ve Yahya Demirel'in 1978 yılında kulüp yönetimi için kendisine yapılan teklifi kabul eden Cavcav, 32 yıl önce Gençlerbirliği Kulübü'ne ilk adımlarını atmış oldu. Yönetim kuruluna girişini dün gibi hatırlayan başkan Cavcav, hikayesini de şöyle anlatıyor:
''1978 yılında rahmetli Avni Bulduk ve Yahya Demirel, yönetim kuruluna girmem için teklif getirdiler. O gün Yahya Demirel başkandı. Rahmetli Avni abi çok sevdiğim bir insandı. Çok ısrar etti, ben de kabul ettim. Fakat liglerin bitmesine 3 hafta vardı ve amatör kümeye düştük. Yahya bey küme düşünce kesinlikle kulübe gelmedi. İstifa etti. Onun ayrılmasından sonra ben amatör olarak yönetime girmiştim. Avni abi illa 'sen başkan ol' dedi. Yaptığımız ikili görüşmede başkanlığı kabul ettim. Başkanlığı kabul ettiğimde Gençlerbirliği amatör ligdeydi. Futbol Federasyonu başkanı İbrahim İskeçe vardı. Ona gittim. Ona '3. ligde takım sayısı az. Bizi de bu lige al' dediğimiz zaman başkan İskeçe konuya sıcak baktı ama bunu bakanla konuşmamız gerektiğini söyledi. İzmirli Telat Asal bakandı. Gaziosmanpaşa'daki bürosuna gittik ve durumu izah ettik. 'Futbol Federasyonu bir düzenleme yapabiliyorsa, ben kabul ederim ama bir şartla' dedi. 'Karşıyaka'yı da lige alsınlar' dedi. Karşıyaka da amatör lige düşmüştü. Federasyon kabul etti ve biz kendimizi otomatik olarak 3. ligde bulduk.''
Yeni ligde teknik direktör olarak Teoman Yamanlar'ı göreve getirdiğini hatırlatan İlhan Cavcav, ''1980 yılıydı. Biz o sene ligde başarılı olup Birinci Lig'e çıktık. Teknik direktörlük için Zeynel Soyuer'i çağırdım. 'Ben profesyonelim' dedi ve 4 milyar lira para istedi. O parayı veremeyeceğimizi ifade ettik. Mersin İdmanyurdu'nu bırakan rahmetli Kadri Aytaç'ı çağırdım. 50 milyonu peşin, 250 milyon liraya anlaştık. Bir yerde 4 milyar, bir yerde 250 milyon. Ben de onu kabul ettim. Kadri Aytaç'ı teknik direktör olarak göreve getirdik. Kadri Aytaç ile birinci lige çıktık. Bunun altyapısını da Teoman Yamanlar yaptı. Son maçta Vehbi'nin golüyle Şekerspor'u 1-0 yenerek lige çıktık'' diye konuştu.
Galatasaraylı milli futbolcu Tayyar Cavcav'ın yeğeni olan ve 43 yaşında kulüp başkanlığına adım atan İlhan Cavcav, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O zaman yaşımız çok gençti. 32 sene tabii dile kolay. Hemen geçiyor. Takımın yeni bir yapıya kavuşması için Gençlerbirliği'nde ciddi bir çalışma başlattım. Gençlerbirliği'nin geldiği nokta tüm kamuoyu tarafından görülmektedir. Maltepe semtinde Koç Talebe Yurdu'nun oradan idmana yürüyerek giden bir takım. Deplasmana yöneticilerin otomobilleriyle giden bir ekip. Nihayet bugün tesislere, otobüse, maddi imkanlara her türlü kavuşan bir kulüp. Uzun yıllar Gençlerbirliği'nin başkanı olduğum için değil, şunu onur ve gururla söylüyorum, Gençlerbirliği Kulübü'nün bir mazisi var. Maziden aldığım bir güç var. Hasan Polat, Rahmi Magat, İsmail Özersin, Kemal Kaya, Halim Çorbalı gibi bugün Türkiye'de gerek futbol, gerekse Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış kişiler bu kulübün yetiştirdiği elemanlar. Biz de bu abilerimizin yolundan giderek, Türk futboluna gerek teknik adam, gerekse futbolcu olarak birçok isim yetiştirdik.''
-BÜTÇESİ OLMAYAN KULÜPTEN, BUGÜNLERE-
[page_end]
Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, 32 yıl önce içine girdiği takımının o günlerde bir bütçesinin dahi olmadığına dikkati çekerek, ''Gençlerbirliği maddi olarak hiçbir şeyi olmayan, kasasında bir kuruş olmayan bir kulüptü. Tamamen şahıslara dayanan bir takımdı'' dedi.
''Bir Yahya Demirel, bir Avni Bulduk, bir Hasan Şengel gibi kardeşlerimizin maddi katkılarıyla bu takım ayakta kalmış'' diyen Cavcav, şöyle devam etti:
''İlk görevi kabul ettiğimizde bir bütçe yapmadık. Çünkü kendi cebimizden ödeme yaptığımız için bütçe yapamıyorduk. Günün şartları ne icap ettiriyorsa, ona göre, gerek ben gerekse arkadaşlarımın da katkıları oluyordu. Gelişmelere göre bütçemizi ayarlıyorduk. Sene başında '100 milyarlık bütçe yapaylım' diyemiyorduk. 1981'de lige çıktıktan sonra seyircimiz de hasılatlarımız da iyiydi. TRT bir yıl boyunca 7 bin 500 liraya maçlarımız yayınlayacaktı. TRT'nin o günkü genel müdürüyle epey bir pazarlıktan sonra bu rakamı aldık. Ben o güne kadar cebimden önemli katkılarda bulundum. Yaklaşık 2-3 sene kadar kendi maddi imkanlarımla almış aldığım mesuliyeti götürmek zorunda kaldım. Bundan da şikayetçi değilim. Tekrar başkan seçildikten sonra kulübün tesisleşmesi gerektiğine karar verdim. Altyapı olmadan hiçbir yere ulaşamayacağımıza kanaat getirdim. Gençlerbirliği o günleri geçirdikten sonra bugünlere geldi.''
-MEVCUT TESİSLER, BİR FUTBOLCUNUN SATIŞIYLA YAPILDI-
Başkent ekibinin başkanı Cavcav, futbolcuları Tarık Daşgün'ün satışıyla mevcut tesislerin yapımını gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Gençlerbirliği'nin bugünkü tesisleşmesinde etkili olan ismin futbolcu Tarık Daşgün olduğuna dikkati çeken Cavcav, şunları söyledi:
''Tarık için birgün Ali Şen ve Şadan Kalkavan bana geldiler. Tarık'ı almak istediklerini söylediler. Çok genç olduğunu, Fenerbahçe'ye katkısı olmayacağını söylememe rağmen bunlar ısrarla istediler. Ben de o zaman bonservis bedeli olarak 60 milyar lira istedim. Bunlar 10 milyar lira verdiler. 'Bu parayla bu iş olmaz' dedim. Onlar gittiler. Satış zamanı geldiğinde Tarık'ı kaçırdılar. Tarık 3-4 maç bizim maçlarımıza çıkmadı. Ali Şen almış ve Bodrum'a saklamış. Sonradan öğrendim. Satış günü geldiğinde 100 milyar liraya satışa koydum. Bunlar bu sefer araya girdiler. '60 milyar istiyordun, 100 milyar lira nereden çıktı' dediler. Olurdu olmazdı derken, 100 milyar lirayı taksitle ödemek istediler. Onu da kabul etmedim. 100 milyar lirayı Gençlerbirliği hesabına yatırdılar. Ben o günkü 100 milyar liranın Gençlerbirliği'ne çok şey kattığına inanıyorum. O parayı alır almaz rahmetli Turgut Özal'ın sayesinde Beden Terbiyesi tarafından bize tahsis edilen arazi üzerinde tesisleşmeye başladık. Tarık'tan aldığımız o parayla Gençlerbirliği'nin temelini attık. Bugünkü modern Gençlerbirliği'nin temellerinin atılmasında Tarık'tan aldığımız para önemli bir etken olmuştur. Geremi'yi 5 milyon dolar gibi paraya Real Madrid'e sattık. Bu paraları hiçbir şekilde çarçur etmedik. Gençlerbirliği tesislerine yatırım yaptık. Tesislere 28-29 milyon dolar gibi bir rakam harcamışız.''
-KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ-
32 yıldır aralıksız kulüp başkanlığı görevini sürdüren İlhan Cavcav, bu süre içinde çok sayıda federasyon başkanı, teknik direktör ve futbolcuyla çalıştığını söyledi.
Gençlerbirliği Kulübü olarak 3 senede bir genel kurul yaptıklarını ifade eden Cavcav, ''Yapılan her genel kurulda yönetici değiştirmişiz. Hizmet veren herkesin bu kulübe maddi ve manevi katkıları olmuştur. Mevcut 29 tane yönetici arkadaşımız var. 32 yılda, yaklaşık 15-20 TFF başkanı, 100 teknik direktör ve 2 bin futbolcuyla çalışmışızdır. Kulüpte herhalde sadece ben teknik direktörlük yapmadım'' dedi.
-BİR ANI-
İlhan Cavcav, 32 yıllık süreçte çok üzüldüğü bir anısını da paylaşarak, şöyle konuştu:
''Rusya'ya bir maça gitmiştik. 1984 veya 1986 yılıydı. Adını şu anda hatırlayamadığım bir Rusya ekibiyle oynadık. Kupa maçıydı. Otobüsümüze Türk bayrağı çekmiştik. Bayrakla stada girdik. Maçı oynadık ve 3-0 kaybettik. O anda olan üzüntümü hiçbir zaman hayatımda unutamam. Yenilgi bizi etkiledi. Biz tabii ki Türküz. Vatan, millet falan diyerek, stada bayrağımız dalgalanarak girdik. Hüsranla çıkınca, çok etkilenmiştim.''
-YENİ BAŞKANLARA NASİHATLAR-
Gençlerbirliği Kulübü Başkanı Cavcav, 32 yıllık tecrübesiyle yeni başkan olacak genç insanlara nasihatlarda bulunarak, özellikle herkese verdikleri sözlerini tutmalarını istedi.
Başkanlığı döneminde imza attığı tüm sözleşmelere sadık kaldığını savunan Cavcav, ''32 yıllık başkanlık döneminde futbolcularla yapmış olduğum tüm antlaşmalara hep sadık kaldım. Atılan imzadan ziyade verilen bir sözün imzadan daha etkili olduğunu anladım. Yeni gelecek genç kardeşlerim futbolcuları alıp satarken, verecekleri para ne ise ona göre hareket etmeliler. İşadamı, belediye başkanı ve üst rütbeli insanların gelmesiyle kulüpler ayakta duruyor. Sayın Yıldırım Demirören'in 70-80 milyon TL alacağı söyleniyor. Sayın Aziz Yıldırım'ın da keza aynı şekilde. Biz de öyle 70-80 milyon lira verecek adam yok. Ben bunun doğru bir olay olmadığı kanaatimdeyim'' şeklinde konuştu.
-BAŞKANLIĞA DEVAM-
[page_end]
İlhan Cavcav, başkanlık için kendisine bir süre koymadığını, ömrü yettiği sürece koltukta oturmayı sürdüreceğini söyledi.
Kendi ölçülerine uyan bir karakteri bulduğu zaman başkanlığı bırakabileceğini belirten tecrübeli futbol adamı, şöyle devam etti:
''Gençlerbirliği Kulübü'nde 32 yıl başkanlık yapmak benim elimde olan birşey değil. Fakat ben Gençlerbirliği'ne para babası gelsin demiyorum. Namuslu, şerefli, genç ve futbol içinden gelmiş kardeşlerimize kapımız açık. Böyle bir arkadaşımız kulübümüze talip olduğu takdirde, benim evladım gibi olmuş bir kulübün başkanı olarak çekilebilirim. Yoktan var ettiğim bir esere halel getirmeyecek bir insan olduğu zaman ben hayattayken dahi olsa öyle bir insanın işin başına gelmesi ve göreve başlaması gerekir. Hatta yaptığı yanlışlar olduğu zaman ben de hayatta olan bir insan olarak ona yol gösterebilirim. Bugün bakıyorum kasamızda 3-5 kuruş var diye talip çıkan insanlar olmuyor mu, oluyor. Baktığım zaman kendi işinde başarılı olmamış bir insanın, bir kulübün başında başkanlık yapıp, başarılı olması mümkün değil. O zaman anlıyorum ki bu kulübün kasasındaki 3-5 kuruş paraya göz dikiyorlar. 2-3 sene içinde bu parayı çarçur ederler diye endişe ediyorum. Kendi işime sahip çıktığım gibi, Allah ömür verdiği müddetçe de Gençlerbirliği'ne de sahip çıkmak istiyorum. Tarif ettiğim kişi şu anda olmadığı için devam edeceğim.''
-İLHAN CAVCAV KİMDİR?-
İlhan Cavcav, Ankara'da, 4 Ekim 1935 tarihinde Hamamönü semtinde doğdu. Raşit Cavcav'ın torunu Haşim Cavcav'ın oğludur. Galatasaraylı Milli Futbolcu Tayyar Cavcav'ın yeğenidir. 1967'de, Konya yolu üzerinde bulunan Ankara Un Sanayi'nin bulunduğu arsayı satın alarak halen başında olduğu un fabrikasını kurdu. Ayrıca entegre sentetik çuval fabrikası, Ankara İnşaat A.Ş. ve Katkı Gıda adında ekmek katkı maddeleri üretimi gibi çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren şirketleri bulunuyor. 1978 yılında Gençlerbirliği'ne başkan oldu. Başkan olduktan sonra takımı 3. ligden süper lige taşıdı. İlhan Cavcav, çok ucuza aldığı genç ve yetenekli futbolcuları, İstanbul kulüplerine astronomik rakamlarla satma politikasıyla kulübün bütçesini oluşturdu.
Kulübün resmi internet sitesinde, başkan Cavcav ile ilgili olarak şu görüşlere yer veriliyor:
''Türk futbolunun gerçek duayeni. Amatör kümeye düşen bir kulübü 32 yıllık uğraş sonunda Avrupa'nın en iyi tesislerine sahip, ekonomik yapısı düzgün futbolcu fabrikasına dönüştürmek onun en büyük eseri. Yetiştirdiği onlarca yıldız ise cabası. Onun yarattığı kulüp yönetim yapısı herkese örnek olmalı. Hiçbir yöneticinin cebine bağlı kalmayan, futboldan kazandığı ile efsane bir kulüp yaratan başkanımız İlhan Cavcav, Türkiye'de borçsuz kulüp yaratılabileceğini herkese gösterdi. Türkiye'de artık büyüklerin korkulu rüyası olan Gençlerbirliği'ni ve başkanımız İlhan Cavcav'ı artık Avrupa da tanımaya başladı. Gençlerbirliği denince İlhan Cavcav, İlhan Cavcav denince de Gençlerbirliği akla geliyor. Bu da İlhan Cavcav'ın, Gençlerbirliği için ne anlama geldiğini gösteriyor.''
-GENÇLERBİRLİĞİ KULÜBÜ-
Gençlerbirliği Spor Kulübü, 14 Mart 1923'te Ankara'da kuruldu. Cumhuriyet ile aynı yıl kurulması nedeniyle ''Cumhuriyet takımı'' da anılan forma renkleri kırmızı-siyah olan spor kulübü.
Ankara'da, futbolun 1917-1918 yıllarından itibaren oynandığı kabul edilmektedir. O zamanlar nüfusu 20 bin civarında olan kentte, 1920'de ilk takımlar kurulmaya başlamıştır. İlk takımlar, Sultani İdmanyurdu, Ankara İdman Yurdu, Anadolu Sanatkarangücü, Talimgahgücü, Bahriyegücü'dür. Maçlar, bugün Cebeci Stadı'nın bulunduğu alanda bulunan Cebeci çayırında oynanmaktaydı.
Ankara Futbol Birliği'nin, 1921'de Ankara Ligi'ni oluşturmasıyla Ankara'da ilk resmi futbol müsabakası 26 Ekim 1922'de Anadolu Sanatkarangücü ve Talimgâhgücü arasında oynanmıştır. Ankara'nın ilk takımlarından birisi ise Ankara Sultanisi (Ankara Erkek Lisesi) takımıdır. Futbola meraklı olan Münif Kemal (Ak)'in teşvikleriyle Ankara Sultanisi beden eğitimi hocası Ekrem Bey'in yönetiminde iddialı bir futbol takımı oluşturulmuştur. Ancak, Ekrem Bey'in bazı yetenekli oyuncuları takıma almaması Gençlerbirliği kulübünün kuruluşuna önayak olmuştur. Takıma alınmayan öğrencilerin ayrı bir kulüp kurma girişimi, 14 Mart 1923'te ''Gençlerbirliği Spor Külübü'' adı tescil ettirilerek tamamlanmıştır. Kulüp kurulur kurulmaz Sultani takımı maça çağrılır. Yapılan maçı Gençlerbirliği 3-0 kazanınca, iki kulübün birleşmesi eğilimi oluşur. Bir rivayete göre, Gençlerbirliği'ni kuran öğrenciler kırmızı-siyah Ankara gelinciklerinden bir buket yaparak hocalarının gönlünü almaya gidecekler ve kulübün rengi gelinciklerin kırmızı-siyahı ile pekişecektir.
1923-1924 sezonunda Ankara Sultanisi liglerden çekilmiş, artık sadece Gençlerbirliği kalmıştır. Ancak Sultani ile kulüp arasındaki gerilim bir süre daha devam edecektir. Gençlerbirliği ilk kongresini 1925 Mart ayında gerçekleştirir. Bu kongreden bir süre sonra Gençlerbirliği'ne dahil olan Sultani öğrencileri Ankara Sultanisi eski müdürü Münif Kemal'i ziyaret ederek gönlünü alırlar ve kulübün başkanlığını teklif ederler. Münif Kemal Bey bu öneriyi kabul eder ve 9 yıl boyunca sürecek başkanlığının başlaması ile birlikte Sultani ile kulüp arasındaki gerginlik sona erer.
Cumhuriyet'in kurulmasıyla Türk tarihinde bir ''milat'' olarak kabul edilen 1923 senesi, Türk spor tarihinde de çok önemli iki gelişmeye sahne oldu.Türk tarihine ilk spor teşkilatı olarak geçen ''Türk İdman Cemiyetleri İttifakı''nın kurulmasının ardından ilk Türk Futbol Federasyonu oluşturuldu. O yıl Şehzadebaşı'ndaki Letafet Apartmanı salonunda yapılan toplantıda ''Futbol Heyet-i Müttehidesi' adı altında kurulan federasyonun başkanlığına Yusuf Ziya Öniş getirildi.
Öniş başkanlığındaki federasyon, hiç vakit kaybetmeden Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği'ne (FIFA) başvurarak üyelik talebinde bulundu. Başvuruyu değerlendiren FIFA, üyelik talebini kabul etti ve Türkiye 21 Mayıs 1923 tarihinde FIFA'nın 26. üyesi oldu.
1923 yılının ilkleri bununla da bitmedi. Türkiye, FIFA üyeliğinin hemen ardından ve Cumhuriyetin ilanından üç gün önce yani 26 Ekim 1923'te ilk milli maçını oynadı.
İstanbul Taksim Stadı'ndaki ilk milli maçında Romanya ile karşılaşan Türkiye, bu karşılaşmadan 2-2 berabere ayrıldı. Türk Milli Takımı'nın gollerini Zeki Rıza Sporel attı. Tüm bu gelişmelerin ardından Türk Milli Takım, 1924 Paris Olimpiyatları'na hazırlanmaya başladı. Hazırlıklar kapsamında İskoç teknik adam Billy Hunter getirtilerek, Türk futbolcularla çalıştı.
Hunter, Türk futbolcularla sistemli ve programlı bir şekilde çalışan ilk yabancı teknik adam oldu.