Istırap içinde çaresizlikten dilsizleşen futbol, bir ambulansın
sessizce yanıp sönen siren sesi gibiydi.. Dinamo Zagreb
maçında..
Rakibe yol vermekten başka çaresi olmayan Phillip Cocu'yla..
Cocu'nun maç boyunca umursamaz halini görünce, futbol adamı mı
yoksa saltanat veziri mi? bilemedim..
Fenerbahçe'nin sıradan bir takıma yenilmesine de anlam
veremedim.!
Fenerbahçe'de yolunda gitmeyen işlerin imdat frenini çektim..
Kendisiyle karşı karşıya konuşmaktansa, "Cocu'ya Bir
Mektup" yazdım.
Fenerbahçe'nin Zagreb karşısında düştüğü durum can sıkıcıydı, "
doğruyu inşa etmek için ne kadar daha yıkım yaşanacak?" diye
sordum.
Yeni transferleri incelediğimi, Slimani, Jailson ve Benzia'yı
olumlu bulduğumu, ancak; takımda tekmeye kafa koyacak adamları
bulamadığımı söyledim.
UEFA ligi özleminde Dinamo Zagreb maçında yenilginin suç
ortakları,
başta siz, devamında ise; düşünce ve fizik gücü sıfır olan İsmail
Köybaşı ve Alper Potuk dedim.
İsmail
Köybaşı'nın koridor halini, gölge adam oyununu, ruhsuz futbolunu,
kaptırdığı toplarda geriye koşmayışını, fark ettiniz mi? dedim.
Böyle oyuncuların Fenerbahçe'de oynamasını gerektiren hiç bir
özelliği olmadığını da sözlerime ekledim.
Rönesans'ın, kanatlardan başlaması gerektiğini, geleceğe yönelik
hayallerde Fenerbahçe'nin hayalet oyunculara ihtiyacı olmadığını,
"Fenerbahçe formasının mücadele platformu olduğunu
bilmenizi isterim" dedim.
Fenerbahçe'nin değerlerini harcamaktan, geleceğini ertelemekten
vazgeçmesi gerektiğini, köprüden önce son çıkışın Beşiktaş maçı
olduğunu, söyledim ve kendisine bol şans diledim. Ancak; kaliteli
bir hocanın işini yalnızca şansa bırakmamasını da sözlerime ilave
ettim,
Her gidişin bir dönüşü terk ettiğini, gitmeden önce bir
düşünmesini, kalmanın daha kolay olduğunu, kötü gidişin sadece
düşüncelerini değiştirmesiyle mümkün olacağını da kendisine
hatırlatmayı unutmadım!..