At üstünde ''Anne-Oğul'' rekabeti
Büyük oğlunu ata binmesi için binicilik kulübüne götüren ev hanımı anne Ümran Yıldırım lisanslı sporcu oldu.
Büyük oğlunu ata binmesi için binicilik kulübüne götüren ev hanımı anne Ümran Yıldırım, kendisini de cezbeden binicilik sporunda önce ders almaya başladı, daha sonra da lisanslı sporcu oldu.Yıldırım, 14 ve 18 yaşlarında iki erkek çocuğu olduğunu belirterek, bu spor dalıyla büyük oğlunu götürdüğü binicilik kulübünde tanıştığını söyledi.
İki yıldır at bindiğini ve biniciliği çok sevdiğini ifade eden Yıldırım, ''Ev hanımı olduğum için monoton hayattan kurtulmak adına biniciliği tercih ettim. Binicilik monoton olmayan bir spor dalı'' dedi.
Ailece ata bindiklerini, bunun da aile içinde rekabeti artırdığını vurgulayan Ümran Yıldırım, ''Herkes adeta birbiriyle yarışıyor. Zaten çocuklar, anne ve babalarıyla, eşler de birbirleriyle yarışır. Bu nedenle birbirimizle yarışarak binicilikte daha ileri gitmeyi düşünüyoruz'' diye konuştu.
-Sırada baba ve küçük oğul var-
Aldığı dersler sonrasında lisans aldığını ve yarışlara girdiğini söyleyen Yıldırım, ''Ben de büyük oğlum da lisans aldık. Şimdi sıra babamızda ve küçük oğlumuzda'' ifadelerini kullandı.
Küçük oğlunun da yakında lisanslı bir sporcu olacağının altını çizen Ümran Yıldırım, şöyle devam etti:
''Başkent Binicilik Kulübü, bizlere gerçekten çok rahat ettiğimiz bir ortam sunuyor. Burası kendi evimiz gibi, geldiğimiz zaman istediğimiz rahatlığı buluyoruz. Gençlere de kafe gibi yerlere gitmek yerine, bu tür sporlar yapmalarını öneriyorum. Bir süre sonra insan kafede oturmaktan sıkılır. Binicilik öyle değil. Çünkü at, canlı bir varlık, ne yapacağı belli değil. Dün iyi binerken, bugün kötü binme ya da daha iyi binme olasılığı var. Yani sürekli bir olasılıkla atın üstüne çıkıyorsunuz. Hiçbir şeyi daha önceden kestiremiyorsunuz. Sonuç ne olacak belli değil. Düşme tehlikeniz var ama onun da ayrı bir tadı var. İnsan farklı bir duygu karmaşası içine giriyor. Hepsi bir arada, mutluluk, neşe, hüzün, hırs... Yani o yüzden gençlere kafelerde vakit geçireceklerine, enerjilerini barlarda, diskolarda harcayacaklarına, at ile canlı bir varlıkla geçirmeleri bence en doğrusu. Birlikte ortak hareket etmeyi öğrenmek, zaten bütün enerjinizi alıyor. Başka şeye enerjiniz kalmıyor. Tesisten ayrıldıktan sonra tek düşüncemiz, bir an önce dinlenip, ertesi gün daha iyi şekilde ata binmek. Atlar da insanlar gibi, bazen neşeli oluyor, bazen hüzünlü. Bazen çalışmak istemiyor, bazen çok çalışıyor. Kısacası bu sporda her şey var.''
-Oğul Yıldırım-[page_end]
Oğul Tuna Yıldırım ise yaklaşık 3 yıldır ata bindiğini, dışarıda zaman geçirmek yerine atlarla birlikte olmayı daha çok istediğini söyledi.
At binerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığını belirten oğul Yıldırım, ''Annemle ata binmek çok farklı bir duygu. Çünkü aynı zamanda biniyoruz, buradan çıkıp eve gittiğimiz zaman da tek muhabbet at oluyor. 'Nasıldım, bunu nasıl yaptım, nerede hatalıyım, sen nasıldın' gibi sorularla birbirimize destek oluyoruz. Aramızda biraz rekabet de var. Annem beni yakalamaya çalışıyor. Ondan daha iyi olduğumu annem de kabul ediyor. Bu sene üniversite sınavına girdiğim için pek düzenli çalışamadım, sadece Adana ve Ankara'da birkaç yarışa katıldım. İlerleyen dönemde daha çok zaman ayırmaya çalışacağım. Bütün arkadaşlarımı buraya getirmek istiyorum. Arkadaşlarıma tavsiye ettiğim gibi, herkese biniciliği tavsiye ediyorum'' şeklinde konuştu.