YAZARLAR

Zamanın duvarına asılı en değerli tablo Türker İnanoğlu

Türk Sineması'nın unutulmaz yönetmeni, zamanın duvarına asılı en değerli tablo... Türker İnanoğlu..

Hakan Cerrahoğlu
Hakan Cerrahoğlu[email protected]

Aşkın en güzel hallerini anlatan sinema filmlerimiz vardı. Bazen futbolla özdeşleşen... Eskimeyen yılların en güzel afişleriydi bu filmler.
Kimi zaman hüzünlendiren, kimi zaman mutlulukla biten. İki ayrı liman gibi.
Türker İnanoğlu'nun estirdiği baharın izleri.
Zorluklarla mücadele unutulmaz filmler! 
Her zaman beyefendi duruşuyla Türk Sinemasının unutulmaz yönetmeni, herkesin sevdiği isimdir Türker İnanoğlu.
Türk Sinemasında sahip olduğu yerin, unutulmazlar albümünde ilk sırada olmasının tek açıklaması onun bilgi ve yeteneğidir.
Hayat sayfalarını hızla çevirirken, dünü unutmayanlar için, bu masum filmler, en büyük kazancımızdır "souvenir" albümlerinde...
Türker İnanoğlu filmlerinin temalarında aşk vardı, sevgi vardı. Gönülden filmlerdi, mutlu sonla biterdi. Ne güzeldi o günler...
Zamanın duvarına asılı en değerli tablo oldu Türker İnanoğlu. Geçmişe özlem, güzel anların temsilcisi. 
Şimdiki toplumun yozlaşmasında, kibarlığın yansıması olarak.
Sinema sevdası ile dolu yarım asrı aşkın bir mesleki yaşam hikayesi...

 
   *** Elli yılı aşkın aralıksız çalışarak elde edilen inanılmaz bir mesleki tecrübe, sinema sektöründe bileğinin hakkıyla kazanılan bir çok kazanılan ödüller, halkın sevgisi, özel ve devlet kuruluşlarının vefa, ilgi ve desteğiyle alınmış yüzlerce takdir ve teşekkür belgesi.

türker İnanoğlu Hakan Cerrahoğlu
 
Sinema aşkıyla dolu hatıraların hayata dair tecrübesinde; vizyon+misyon+emek= başarı; Erler film iftiharla sunar. İşte size Türker İnanoğlu;
 
   *   1936 yılında Safranbolu'da dünyaya geldiniz. Güzel Sanatlar Fakültesinde okudunuz. Bir çok ödüller aldınız. Sinema eğitimi hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben sinemacılık mesleğine 1957 yılında adım attım. O günlerden bugüne sektörde gözlemlediğim kadarıyla sinema için çalışan iki grup var. Biz bunlara kısaca “Alaylı” ve “Mektepli” diyelim. İlk dönemlerde çalışanlar tüm eğitimlerini usta-çırak ilişkisi içinde film setlerinde, kurgu merkezlerinde edinebildikleri bilgi ve deneyimlerle sürdürüyorlardı. 

Sinema okulları yoktu. Özellikle 70’li yıllar ve sonrası gerek üniversitelerde açılan iletişim bölümleri, sinema enstitüleri ile birlikte ciddi bir eğitim gören öğrenci kadroları sinema sektöründe kalitenin artmasına katkıda bulundular. Ben de 13 yıl önce kurmuşolduğum TÜRVAK Sinema Televizyon Eğitim Merkezi’nde nazariyat ve uygulamayı birlikte yürüten bir eğitim yöntemiyle, geleceğin profesyonel sinemacı ve televizyoncularını yetiştiriyor, kurgu, kamera, ses, yapımcılık, yönetmenlik, oyunculuk vb. konularda sektöre nitelikli yetişmiş kadrolar oluşturarak destek olmaya çalışıyorum.

    *  TÜRVAK Sinema ve Tiyatro Müzesi düşüncesi nasıl oluştu?
 

Eskiden beri elime geçen tarihi geçmiş veya güncel her türlü belge ve bilgiyi  saklama gibi bir alışkanlığım var. Kitaplar, süreli yayınlar, evraklar vb. bir çok şey. 

Sinema TV okulunu açtığımda bunlarla birlikte bugün 60.000 ciltlik bir potansiyele ulaşan bir kitaplık oluşturdum. Bu bana aynı zamanda içinde var olduğum sektöre içten bir vefa duygusuyla öncelikle bir teşekkür kapsamında bir Türk Sineması Müzesi açma fikrini verdi. Elimde var olan birikimin yanı sıra müzayedelerden, sahaflardan, yurt çapında eski sinemacıların bağışlarından temin edilen ve sinemamızın 100 yıllık geçmişini oluşturan eşsiz bir kaynakla 2001’de Türkiye’nin ilk ve tek sinema müzesini kurdum. 

Bugün elimizde müzemizde sergilediklerimiz dahil, yüz binlerce belge, afiş, fotoğraf ve cihazlardan oluşan benzersiz bir arşiv var. Amacımız ise Türk sinemasının geçmişini ve belleğini gelecek nesillere anlatmak ve aktarmak. Buna yaşamımız ve evlerimizin vazgeçilmez bir parçası olan Televizyon bölümümüzle, geçmişi çok daha eskilere dayanan ve 2002’de açılışını yaptığımız Türk Tiyatrosu müzemiz de dahil.

türker İnanoğlu Hakan Cerrahoğlu

 * Şimdiki zamanda senaryolara baktığınızda sanatsal kaygılar duyuyor musunuz?
 

Daha önceleri 50, 60 ve 70’li yıllarda çekilen filmlerimizi yurt çapında büyük bir seyirci kitlesi beğenirken, koşulsuz Avrupa sineması hayranlığı içinde olan, hani -entel- tabiriyle adlandırdığımız bir kesim de yerli yapımlarımıza karşı olumsuz bir tutum sergilerdi. Oysa bizim filmlerimiz ister aşk ve duygusal temaları işlesin ister komedi ve macera konulu olsun; belli bir doğallığı, içtenliği, halkın içinden gelmişliği, iyilik, mertlik, güzellik gibi olumlu duyguları içinde taşıyan ve benimseten yapımlardı. 

Yıllar geçti. Bu senaryoların işlendiği filmlerimizin çoğu televizyonlarda yayınlandığında o dönemlerde burun kıvıranların bile sevdiğine, hayranlıkla izlediğine tanık oluyoruz. Ama günümüzde çekilen filmlere de haksızlık etmeyelim. İletişim, eğitim ve teknolojinin gelişimiyle birlikte gelişen sinemamız için yazılan yeni senaryolar ve bunların çeşitliliği, sağlamlık ve güzelliği filmlerimize de yansıyor ve kendimce bu gelişimden bir sanatsal kaygı duymuyorum.

 *   Dışarıdan bakıldığında Amerika ve Avrupa sinemasının bütün karizmasının istikrarla devam ettiğini gözlemliyoruz. Görsel bakış açınıza göre bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 

Amerikan sineması hem dünya pazarlarında egemen olması hem de çok gelişmiş bir sinema endüstrisine sahip olması nedeniyle, durmaksızın yenilenen teknolojinin de nimetlerinden faydalanarak üstün prodüksiyonlar da dahil, her konuda film üretimini sürdürüyor. Bana kalırsa Avrupa’da deniz bitti. Örneğin Yunanistan neredeyse yalnızca televizyon için üretim yapabiliyor. İtalya, Fransa, İngiltere ve İspanya’da film çekimleri azaldı. Ortak yapımlarla varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. 

 Türk sineması ve televizyonlarında ise büyüme hızıyla birlikte büyük bir canlanma var. Eskiden yerli yapımlara salon bulunmazken, şimdi sinemaların dörtte üçü Türk filmleriyle dolu ve gişeleri de iyi. Bu ülkemiz adına sevindirici bir gelişme. Yapımlarımız artık yurt dışına da taşıyor, pazarlanıyor ve büyük başarılar elde ediyor.

 *    Sizin, konu sarı lacivert duygular olduğunda “akan sular durur” niteliğinde çok iyi bir FENERBAHÇELİ olduğunuzu biliyoruz. Bir mutluluk objesi olan Fenerbahçe hakkında duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Doğumumdan sonra, önce anne, baba, yakınlarımın, sonrasında 4 yaşımda iken Fenerbahçe’nin adını öğrendim.

12-13 yaşlarıma geldiğimde ise Lefter’in varlığı beni Fenerbahçe’ye daha da çok bağladı. O gün bugündür Fenebahçeliliği çok yoğun yaşayan, ileri derecede bağımlı bir Fenerbahçeli’yim. Tüm isteğim tüm zamanların en büyük spor kuruluşu olan bu 109 yıllık asırlık çınarın çok daha yücelmesi ve bir dünya kulübü olarak hak ettiği yere gelmesidir.

  * Sevgili Türker Ağabey, siz yıllar önce Adaletspor’da kalecilik yaptınız ve kalenizi başarıyla korudunuz. O yıllardan bugüne geldiğimizde sizce futbolda her şey adaletli mi, adaletin kalesi korunuyor mu?
 

Futbolu çok seviyorum. Ülkemizde adil ve faziletli yarışmalar için başta Federasyonların, Hakemlerin, Kulüplerin, Yönetici, Teknik Ekip ve Sporcuların, Basının ve özellikle Taraftar kitlelerinin bir sevgi ve hoşgörü ortamı içinde bu sektörün güzel bir oyun ve tatlı bir yarışma olduğunu unutmadan adaletli ve eşitlikçi bir konsensüs içinde olmaları gerektiğine inanıyorum. Çünkü spor ortamı biri olmazsa diğeri olmaz bir bütündür. Adalet derken bunu kendi içimizde de yaşatmamız gerekir. Bu sözüm bazı taraftarlarımıza. Gerek yurt içinde gerekse Avrupa’da en ufak taşkınlığımız sahalarımızın kapatılmasına neden oluyor. 55 bin kişilik stadımızda bilemedin iki yüz, üç yüz kişilik bir grup bile olay çıkarsa fatura geride kalan 50 binin üstünde kişiye çıkıyor ve haftalarca sevgili Fenerbahçemiz’i izlemekten yoksun kalıyoruz. Şimdi bu adaletli mi? O yüzden fevri ve kural dışı davranışlardan uzak durmalarını, önce kulübümüzü düşünmelerini tavsiye ediyorum bu tarz taraftar gruplarının.              

Bu fotoğrafta Türker İnanoğlu Kaleci..
Bu fotoğrafta Türker İnanoğlu
Kaleci..

 
                                                *******
 
Türker İnanoğlu başkaları gibi günün şartlarından istifade eden biri olmadı hiç.
 
 Türk Sineması'nın unutulmaz yönetmeni, zamanın duvarına asılı en değerli tablo... Türker İnanoğlu..
 
Onun imzasının olduğu filmler lezzetli zamanların arşivinde yıldız gibi parlıyor.Türker İnanoğlu'nun yaptıkları "daima ve hep" parolasıyla sonsuzlukla yankılanıyor.  
 
                                                                        *******


 
Bir zamanlar Türk Sineması, yani Yeşilçam ve futbol
 
Sinema, gücünü halktan alan toplumun aynasıdır. 

Yıllar öncesine "nostalgia" yaptığımızda, Yeşilçam dönemine ait unutulmaz filmlerin repliklerinde hep halkın takımı Fenerbahçe vardı. 
 
Bu filmlerin en bilindik Fenerbahçelilerinden biri Sadri Alışık'tı.

Türk Sinemasının yıldız aktörleri İnönü Stadı'nda...

Memduh Ün' den Öztürk Serengil'e...Kuzey Vargın' dan Fikret Hakan'a... Önder Somer'den Tanju Gürsu'ya...
Bilal İnci'den Orhan Günşiray'a
Bir zamanlar;
Yeşilçam'ın futbol yıldızları olarak....

 "Şakayla karışık Sadri Alışık" sloganı yıllarca dillerden düşmedi.
 
Bir zamanlar meşhur Turist Ömer serisinin "Turist Ömer Yamyamlar Arasında"filminin bir sahnesinde "bağırın ulan Fenerbahçe çok yaşa" diye olan espri, uzun yıllar hafızalardan silinmemişti.
         
Ve bir başka film olan Mavi Boncuk'ta Emel Sayın'ı kaçıran tayfanın Fenerbahçeli oluşunun vurgulanışı, ayrıca Cilalı İbo filmlerinde uygulanan Fenerbahçe temaları,
 
Ve yine Zeki Alasya, Metin Akpınar'ın oynadığı "Petrol Kralları" filmindeki duvarlara asılı Fenerbahçe posterleri gibi, daha bir dolu Fenerbahçe replikli unutulmaz filmler, hala hafızalarımızda...

 Türker İnanoğlu
 
         Bununla beraber;
       
Günümüzde ise TV ekranlarında hala zevkle izlenen Hababam sınıfının Fenerbahçeli oluşu, dersi kırıp Fenerbahçe maçına gidişleri süt beyaz duyguların sinemaya yansımış en güzel haliydi.   
      
Sinemanın gücüyle halkla bütünleşmenin en büyük kanıtı olarak...
 

Samimi duyguların yıpranmadığı, dürüstlüğün ve iyi niyetin esas olduğu, bambaşka yıllardı o yıllar...
 

                               Türk Sinemasıyla var olan...

Yorumlar
TREND HABERLER